Ana içeriğe atla

 


Dalganın Kaderi
Bazan bir ömür yetmez sevmeye sevilmeye.
Dünya dönüyor bakın. Güneş doğuyor batıyor. Yıldızlar yerli yerinde. Rüzgar yine esiyor. Bozkır sararıyor yaz aylarında. Güzün yapraklar dökülüyor yine. Kuşlar yine ıslanıyor yağmurda. Köpekler bildiğiniz gibi, aç ve neşeli çöplerin kenarında.
Çocuklar doğuyor, çocuklar ölüyor. Hastalar dertli sağlar dertli. Zengin yine zengin fakir yine fakir. Pazarlar kuruluyor. Düğünler oluyor. Halaya duruyor gençler yaşlılar. Kimi geçiyor gidiyor, kimi henüz başlıyor oynamaya. Nefes nefese. Kıran kırana bir geçiş.
Ne anlamı var tüm bunların. Anlamı arayan damla. Damlanın ne anlamı olacak. Yok aslında bir yanıyla tozdan farkımız. Öte yandan büyüyüp yıldızlı bir çöl gecesi olabiliriz hepimiz. Ya da bir kumsal, dalgaları kucaklayan sabaha kadar arzuyla. Bir dalganın kumsala nasıl tutkuyla sarıldığına dikkat ettiniz mi hiç. Sahile vurduğu anda giydiği gelinliğe, arzuyla köpürmesine, içi içine sığmayıp nasıl kendinden taşıverdiğine. Her kavuşmanın ardından hasreti daha da artan dalga aslı su olmasına rağmen bir türlü söndüremediği bir ateşle yine vurur güzel başını kumsalın taşlarına. Bıkmadan usanmadan. Her seferinde sonsuz bir zevkle dağılır, parçalanır durur. Çoktan da çok kez. Kumun, toprağın rahmine sızan suyun özlemiyle. Bizi var eden özlemle.
Bir anlam arama boşuna. Bak, ağaçlar, böcekler bir anlamın peşinde mi. Sakince geçip git kumsaldan çekilen dalga gibi. Senden sonraki dalgaya az sonra silinecek bir iz bırakarak. Büyük bir deveran içinde herşey bir büyük anlamın içinde birbirine değerek ilerliyor. Damlanın eti ne budu ne deme. Her damla bir sonraki dalgaya can veriyor.
Damla denize küsse, oynamıyorum dese, kenara çekilse. Dalga bir daha katiyen kumsala koşmam dese. Çevirdim yüzümü dönemem dese. Damla ben artık yokum buhar oldum dese, kumların içine çekilip saklanıverse. Çare olur mu derdine. Gidecek hiçbir yeri yok damlanın. Çıkamaz denizin dışına, havaya ağsa bulutlarda gezip dursa bir zaman, kaçış yok sonunda bir gün yağmur olup yağacak tekrar. Belki de hiç bilmediği denizlere.
Ah damla! Kader-siz damla! Gidecek bir yerin, kendini vuracak başka bir sahilin, denizi sevmekten başka talihin yok senin. Çabalama boşuna.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YETERSİZ BAKİYE (ÖYKÜ)

Abi yetersiz bakiye diyor. Karşı taraf "ne diyor" diye sormuş olmalı telefonda. Yetersiz bakiye diyor abi. Sen ödedin değil mi geçen ayın borcunu. Abi ödedin de niye yetersiz diyor bu Allah aşkına. Sıradaki orta yaşlı hanım sabırsız. Bukleli saçlarına üfürüyor sıkıntıdan. Püf diyor. Bukle havalanıyor. Ablanın aceleden ziyade tahammülü yok gibi. Göz göze geliyorlar. Gözünü oyar adamın abla alimallah. Elinde kedi maması gözüne çarpıyor. Celal sırıtıyor en masum haliyle, abla kusura bakma hemen halledeceğim diyor. Celal'in rengi ruhsarı solmuş beti benzi atmış, alı al moru mor. Yer yarılsa içine girse. Dokunsan ağlayacak. Sinirden değil mahcubiyetten. İsmi Celal kendi pamuk. Kızdığını gören olmamıştır. Sinirleri alınmış mübarek. Hafif yanaklı, bembeyaz surat. Utanınca vücudunun bütün kanı yanaklara doluyor sanki. Bildiğin beş yaşında oğlan çocuğu. Oldu bitti utangaç Celal. Sosyal mobik mi fobik mi ondan işte. Komşunun kızı Yasemin öyle diyor. Yasemin fingirdeğin önde gideni...
Latin Amerikalı Kalkınma Eleştirileri Modern Dünya Sistemi’nin en önemli çevre unsurlarından biri olarak Latin Amerika’dan hakim kalkınma paradigmasına yönelik eleştiriler esaslı bir yekûn tutuyor. Şilili Manfred Max Neef’in, Meksikalı Gustava Esteva’nın, Kolombiyalı Arturo Escobar’ın ve makaleyi de kaleme alan Arjantinli Maristella Svampa’nın katkılarıyla ilerleyen bu eleştirel literatür hakkında bilgilendirici bir makale. Umarım faydalı olur.   Latin Amerikalı Kalkınma Eleştirileri Latin Amerika’da hakim kalkınma nosyonuna yönelik eleştirel yaklaşımlar Roma Kulübü’nün [1] 1972’de yayımladığı “Büyümenin Sınırları” raporuna kadar gider. Bu eleştiriler sürdürülebilir kalkınmadan emtia öncülerinin yayılmasına kadar uzanan geniş bir yelpazede çağdaş bir içeriğe sahiptir. Latin Amerika düşüncesindeki üç kilit meseleyi şöyle sıralayabiliriz:   1.       Tüketim toplumu eleştirisi (70-80 ler) 2.       Post kalkınmacı eleştiriler (90’...
  Han'ı irfanla okumak... Byung Chul Han çağdaş bir düşünür, 1959 doğumlu. Güney Kore asıllı, metalürji okuduktan sonra Almanya’ya göç etmiş. Berlin Üniversitesi’nde Kültür teorisi, sanat, estetik dersleri veren bir profesör. Bugünlerde “Güzeli Kurtarmak” isimli hacim olarak ince ama derinliği olan kitabını lezzetli bir tercüme ile azar azar okuyorum. Han’ın kitabını Mustafa Tatcı hocamdan yıllardır şerhlerini dinlediğim Yunus Emre ve Niyazi Mısri’nin zihnimde biriken nutukları ile birlikte okuduğumu farkettim. Böylesi çağdaş düşünürleri tanıdıkça bizim irfani geleneğimizi dünya dillerine açmanın önemine bir kez daha ikna oluyorum. Öyle sanıyorum ki çağdaş filozoflar büyük bir emek çektikten sonra bizim irfani geleneğimizin ancak kıyılarına varabilecekler ve 21. Asır bu irfanın küresel kültüre daha çok mal olduğu, daha çok anlaşıldığı bir zaman dilimi olacak. Üzülerek söylüyorum ama bu kaynağa bir kez ulaştıklarında da bizim yakın tarihimizin mahalle kavgalarından, kendi tarihi ve...