KALKINMA YARDIMLARININ DÜNÜ BUGÜNÜ
Kalkınma yardımları uluslararası ekonomi-politiğin,
sistemin önemli saç ayaklarından biri. İkinci dünya savaşı sonrasında daha çok
neokolonyal kaygılarla formüle edilmesinden günümüze geçirdiği söylemsel ve pratik dönüşümler aslında küresel siyasetin dönüşümüne
de ışık tutuyor. Her ne kadar politik anlamda tarafsız, ahlaki vurgusu yüksek
ve daha çok “teknik” bir dille kendini sunsa dahi bu söylem katmanının arkasındaki
batılı çıkarları örten bir paradoksu taşıdığını söylüyor Gould. Soğuk savaş
sonrasında çoğunlukla hükümet merkezli olan kalkınma yardımlarının da “özelleşmesi,
şirketleşmesi ve STK’laşması” sürecini
anlamak içinden geçtiğimiz dönemi anlamak açısından önemli. Umarım faydalı
olur.
KALKINMA YARDIMI Jeremy Gould
Kalkınma
yardımı ya da diğer kullanımıyla Kalkınma desteği ve Kalkınma işbirliği [1] ikinci dünya savaşı
jeopolitiğinin henüz mayalandığı ve Avrupalı küresel koloni imparatorluklarının
çözüldüğü bir dönemde ortaya çıkmış hükümetsel ve söylemsel pratiklerin bir
bileşimidir. Tarihsel bağlamı içinde kalkınma yardımlarının batılı endüstriyel
güçlerin radikal bir biçimde dönüşen postkolonyal dünyadaki ekonomik ve politik
imtiyazlarını sürdürebilmesine yönelik tertip edilmiş stratejik çabaları
yansıttığı söylenebilir. Kalkınma yardımlarını meşrulaştıran söylemin arkasında
yardımları insanlığın modernlik yolundaki geri çevrilemez yürüyüşünde tamamen
kaderin sevkiyle geride kalmış topluluklara omuz vermek çabası olarak resmeden
bir retorik yatar. Çıplak şahsi çıkarlarla iyiliğe yöneldiğini öne süren
iradenin buluşması kalkınma yardımları kavramının her boyutunda yankılanan bir
yapısal paradokstur.
Kalkınma
yardımlarının ilk oluşum döneminde de farklı motivasyonlar iş başındadır. Bir
yandan dekolonizasyon süreçleri iç çatışmalar ve savaşla takatsiz düşmüş
Avrupa’nın bu durumundan istifade etmek isteyen ABD için eşsiz bir fırsat
sunmaktaydı. Küresel hakimiyet ihtiraslarıyla uyumlu bir biçimde ABD kalkınma
yardımlarını Asya ve Afrika’da bağımsızlıklarını henüz kazanmış memleketlerde
kendi çıkarlarını geliştirmek için kullandı. Eş zamanlı olarak Avrupalı
emperyal metropoller de eski sömürgelerindeki imtiyazlarını koruyabilmek
noktasında kaygılıydı. Yardım ekonomik (ve ideolojik) hakimiyeti
sürdürebilmenin “teknik” bir aracıydı. Bir üçüncü faktör de yükselen bir çok
taraflılık gündeminin sosyalist ve kapitalist kamplar arasında derinleşen savaş
sonrası rekabet ortamında BM’nin hükümetlerarası işbirliği ve otorite
enstrümanı olarak konsolidasyonu nasıl mümkün kıldığıdır. Sovyetler Birliği ve
müttefikleri bir çok eski sömürgeye esaslı yardımlarda bulunmuş olmasına rağmen
bu yatırımlar Resmi Kalkınma Yardımı olarak hiçbir zaman görülmemesi kayda
değerdir. Bu manada Resmi Kalkınma yardımları tamamen kapitalist bir girişim
olarak doğdu.
İdeolojik
yarış, ticari rekabet, jeopolitik stratejiler karmaşasında kalkınma söylemi
nadide bir teknik kaplamaydı. İki üstü kapalı öncülle tanımlanır: ilki
kapitalizmin kategorik erdemleri, ekonomik etkinlik, verimlilik ve arttırılmış
tüketimin tüm insanlık için tarihsel bir gaye olduğu üzerine kuruludur. Diğeri
ise henüz “kalkınmamış” toplumlara gelişmiş toplumların yardım etmesine yönelik
içkin bir ahlaki yükümlülük üzerinde yükselir. Eski kolonilerin statüleri
bağımsız egemen devletlerin politik tebaları olarak “az gelişmiş” toplumlarının sofistike
bağlamlar içinde üretilmiş teknolojilerin yaratıcısı ve kırılgan çevreler
oldukları gerçeği karşısında sessiz kalındı. Bu sessizlik ve örtülü varsayımlar
kalkınma yardımlarının birkaç temel paradoksundan biridir; yardımın batının
çıkarları için stratejik amaçlarla kullanımı sistematik bir biçimde, ilk
bakışta ontolojik olarak bağlamından koparılmış ahlaki olarak karşı konulmaz ve
politik olarak tarafsız görünen “teknik” dil tarafından gizlenmekteydi.
Bir
çok yazar kalkınma yardımı aparatındaki bilgi pratiklerinin çelişkili doğasını
farketmiştir. Kalkınma yardımlarının temel gayelerine ulaşmakta
başarısızlıklarına hatta yardımların tam tersi yönde etkiler doğurduğuna dair
bir çok kayıt olmasına rağmen “yardım diyarlarında-Aidland” yardımların nihai
başarısı ve gelişmeye yönelik etkisine dair sarsılmaz inancı ezber ettiren
kendinden menkul söylemler sürekli dolaşımdadır. Tam da bu söylemsel bağlamda
David Mosse “ bir projenin başarılı olarak lanse edilmesinin çoğu zaman o
projenin esaslı gelişmeye yönelik sonuçlar vermesinden daha önemli olabildiğini”
öne sürer.
Soğuk
savaşın sona ermesi kalkınma yardımlarının organizasyonunda önemli bir
kırılmayı beraberinde getirdi. 1950’lerden 1990’lara kadar olan süreçte yardım
çoğunlukla kamuya ait ve hükümetler arası bir girişim olarak görülürdü. Son
yirmi yılda ise dramatik bir şekilde özelleştiği görülür. Bu Oxfam, ActionAid,
Care İnternational, Save The Children, World Vision ve diğerleri gibi zengin
kaynakları olan özel uluslararası yardım ajanslarının yükselişine işaret eder. Ana
sermayeleri özel bağışlardan oluşan bu güçlü kuruluşlar alt yükleniciler olarak
kamusal kalkınma yardımı kuruluşlarının politika belirleme ve uygulama
süreçlerinde önemli roller oynamaktadır. Genellikle bu özel uluslararası
kuruluşlar alıcı ülkelerdeki daha zayıf özel kuruluşlar aracılığıyla ya da
onlarla birlikte projeler yürütmekte ve böylece yerel sosyal hareketlerin
STK’laşması süreçlerine çarpıcı bir biçimde katkı vermektedir. STK’laşma
(NGo-ization) yerel bir organ ya da hareketin politik ve entelektüel
özerkliğini uluslararası bir kuruluşun alt yüklenicisi ya da küçük ortağı olmak
suretiyle yitirdiği bir sürece işaret eder. Carneige, Ford, Gates ve
Rockefeller kuruluşları gibi özel ajansların Küresel Güneye dair bilgi üretim
süreçlerindeki ve küresel kalkınma gündeminin belirlenmesindeki tesirli rolü
kalkınma yardımlarının özelleşmesinin bir diğer ürpertici yüzünü teşkil eder.
Doğal
ve kaçınılmaz insani gelişme olarak kalkınma fikri ayartıcılığını koruyor.
İnsanlığın azdan çoğa yıpratıcı el emeğinden rahatlık ve yaratıcılık çağına
yükselişi anlatısı modernliğin cazibesinin merkezinde duran teknolojik
yenilikle kendisine imkan bulabildi. Yardım diyarları retoriği bu muhayyel
tarihi kaçınılmazlık üzerine kuruldu ve buna evrensel ahlaki yardım yükümlülüğü
fikrini ilave etti. Yardımlara ayrılan miktar yıllara göre farklılaştı lakin
hiçbir zaman ortadan kalkmadı. 2015 yılında toplam kamusal ve özel kalkınma
yardımı 315 milyar doları buldu.
Kalkınma
yardımları alanında batının mütehakkim pozisyonunun sona eridiği söylenebilir.
Çin’in kilit bir jeopolitik aktör olarak doğuşu ve özellikle Afrika’da kalkınma
yardımları piyasasına etkin bir biçimde dahil oluşu Batının postkolonyal
hakimiyet iddialarına onarılamaz bir biçimde sarstı. Daha da önemlisi sözde
alıcılar bağlamında poltikacılar, bürokratlar, topluluk liderleri, aktivistler,
gazeteciler sanatçılar ve akademisyenler gibi bir çok aktör bu gün yardımların
kaynakların kendi nsosyal ekonomik ve poltik gündemlerine uygun bir biçimde
kullanılmasına yön elik sofistike stratejiler ortaya koydular. Bazı örneklerde
bu yerel stratejiler Yardım diyarında yolsuzluk içeren uygulamaların son
bulmasına vardı. Ayrıca çoğunlukla yerli toplulukların öncülüğünde yürüyen
mücadeleci adalet hareketleri Küresel güneyde “kalkınma” yı tabileştiren örtülü
varsayımlara sessizliğe meydan okumaya başladığı da oldukça açık bir biçimde
görülmekte. [2]
[1] Konuyla ilgili geniş bir literatür
bulunmakla birlikte özet olarak şunlar söylenebilir: Developmental aid,
developmental assistance yanısıra international aid, overseas aid, foreign aid, technical assistance ifadeleri
yakın anlamlarda kullanılır. Aid daha çok somut mali ve nakit yardımları ifade
ederken asistance daha çok yardıma yönelik bir eylemliliği bu anlamda bilgi ve
tecrübe aktarımını da içerir. Resmi uluslararası literatürde Official
Developmental Assistance, Resmi Kalkınma Yardımları ifadesi tercih edilir.

Kalkınma yardımlarının geleceğine ilişkin sizin görüş ve değerlendirmelerinizi de öğrenmek isteriz üstadım.
YanıtlaSil