UBUNTU “Ben ancak Biz olduğumuz zaman
Ben olurum”.
Antropoloğun
biri bir gün Afrikalı çocuklar arasında gözlem amaçlı bir yarışma uydurur. Karşıda
duran dalları meyve dolu ağaca kim önce varırsa ağacın meyvelerini de o
yiyecektir. Adamın aklının ucundan geçmeyen bir şey olur, çocuklar el ele
tutuşur birlikte koşarak ağaca aynı anda varır meyveleri de hep birlikte afiyetle
yerler. Antropoloğun ağzı bir karış açık kalır olanlara hiçbir anlam veremez. Zira
bu duruma dair kalın antropoloji kitaplarından aklında kalan pek bir şey yoktur.
Çocuklara neden böyle yaptınız diye sorunca Ubuntu yaptık derler.
Rekabet
etmedik, yarışmadık, kısa olanın, bacakları güçsüz olanın, hasılı “altta
kalanın canı çıkmadı”, “biri yerken diğeri bakmadı bu yüzden de kıyamet kopmadı”
demektir bu. “El ele el hakka” demektir Türkçesiyle. Mutluluk tek başına elde
edilemez, biri yaralıyken, üzgünken sen mutlu olamazsın. Bazan kazanmak yetmez
insan tatmin için daha fazlasına ihtiyaç duyar. “Komşusu açken tok yatan o
yüzden bizden değildir.” Ah ile abad olanın sonu berbad olur. Sözü uzatmadan
Ubuntu’yu yaratan birlik düşüncesi dünya üzerinde bütün geleneksel hikmetlerde
içkin, Anadolu’da ise kaynayıp duran ulu ırmaklar, başpınarlar gibi.
Kalkınmanın
sefaleti refahı, esenliği nüfusa bölüp bilmem ne göstergesi ile çarpmasından
geliyor. Ubuntu insanı, diğer insanlarla, doğa ile, hayvanlar, ormanlar ile
birlikte anlıyor. Ayırmıyor, parçalamıyor. Yetmiş iki millete bir gözle
bakıyor, kendini dağlar ile taşlar ile seher vakti kuşlar ile çağırıyor. Ubuntu
Güney Afrika dillerinden gelen bir kelime lakin biz onu az buçuk Yunusçamız’la
kolayca anlayabiliriz.
Bir
tek husus var Yunusça’yı da Ubuntu’yu da tehdit eden. Kavramların içinin
boşaltılması popüler bir cazibe ile kendi anlamlarının hilafına istihdam
edilmesi. Mesela Ubuntu bir işletim sistemi ismi olarak değil de çok uluslu bir
endüstriyel tarım şirketinin adı olarak karşımıza çıkarsa şaşırmayın, ya da bir
elmas, altın ya da petrol şirketinin daha beterini söyleyeyim (anmasam iyiydi)
bir silah şirketinin mesela. Uluslararası kuruluşların bitmek bilmeyen
gündemlerinde mottolaşabilir, renkli banner’lara yazılabilir, filmleri,
belgeselleri çekilebilir. Tüm bunlar Ubuntu’nun özündeki birlik vurgusuna
hizmet ettiği müddetçe sevinçle karşılanmalı ama parçalayan, ayrıştıran, bölen,
istismar eden bir güce dönüşürse orada dikkat kesilmeli işte.
Aşağıda
Ubuntu ile ilgili Güney Afrikalı profesör Lesley Le Grange’ın kaleme aldığı bir
makalenin çevirisini bulabilirsiniz. Umarım faydalı olur.
UBUNTU
Ubuntu
Güney Afrikalı bir kavram, insaniyet demek. İnsanlık hem bir olmak durumuna hem
de bir oluş haline işaret ediyor. İnsanın kendisini diğer insanlarla dahası
insandın dışında kalan doğanın diğer bütün unsurları ile ilişkisi içinde
anlamanın peşinde. Başka bir ifadeyle insan oluş süreci evrendeki diğer
insanlara bağlı olan bir süreç. Dahası Ubuntu insanoğlunun batılı gelenek
içinde tanımlandığı gibi atomize olmuş, birbirinden yalıtılmış bireylerden
fazlası olduğunu sosyal ve biyofiziksel ilişkiler ağının içinde var olduğunu
söylüyor. Ubuntu kelimenin tam anlamıyla hümanist değil çünkü insanı tek başına
değil diğer varlılarla ilişkili olarak anlıyor ve insan oluş haline atıfta
bulunuyor.
Ubuntu
sözcüğü Sahranın güneyinde kalan çeşitli Afrika dillerindeki meşhur ifadeler ve
aforizmalardan geliyor. Güney Afrika’da Zulu, Ndebele ve Koza halklarının
konuştuğu Nguni dillerindeki Umuntungumuntungabanye
Bantu sözcüğü bir kişinin insanlığının en iyi diğer insanlarla ilişkili
olarak anlatılabileceğini öne sürer öte yandan kişiliğin gerçek bir ifadesidir;
“Ben ancak Biz olduğumuz zaman Ben olurum”. Botho
ifadesi ise aynı ifadenin Sutu Tswana dillerindeki muadilidir. Ve Mothokemothokabathobabang deyiminden
gelir. Ubuntu insanın çekirdek unsurlarından
biridir. Zulucada insan umuntu, şunlardan
oluşur, umzimba (beden, şekil ve et)
Umoya (nefes, hava ve hayat),
umphefumela (gölge, can ve ruh),
amandla (hayatiyet, kuvvet, enerji), inhliziyo
(kalp, duygusal merkez), umqondo (baş,
beyin, zeka), ulwimi (dil ve konuşma) ve
ubuntu (insanlık). Bununla birlikte Ubuntu sadece dilsel bir kavram
değildir aynı zamanda bizim diğer insanlarla ilişkilerimizin nasıl olması
gerektiğini ve diğerlerine karşı yükümlülüklerimizi belirleyen normatif yan
anlamlar da içerir. Ubuntu öteki insanlara karşı özenli olmak yükümlülüğümüzün
olduğunu söyler çünkü eğer başkaları zarar görürse biz de zarar görürüz. Bu
yükümlülük tüm hayatı kapsayacak şekilde genişler çünkü evrendeki herşey
birbiriyle ilişkilidir: doğaya zarar verirsem ben de zarar görürüm. Tüm diğer
Afrikalı kültürel değerler gibi Ubuntu da sözlü olarak ve geleneğin içinde
sürer, anlamı kültürel uygulamalara ve Afrika halklarının yaşam deneyimlerine
sinmiştir. Kolonizasyon böylesi kültürel değerleri aşındırmış ve silmiştir.
Buna rağmen post kolonyal Afrika’da Ubuntu ve muadilleri kolonizasyonu ortadan
kaldırmaya yönelik projenin bir parçası olarak yeniden hayat bulmaktadır aynı
zamanda da sosyal adaletin gerçekleştirilmesini ve çevrenin
sürdürülebilirliğini tehdit eden kalkınmanın hâkim anlayışlarına karşı küresel
bir alternatif olarak da artan bir ilgiye mazhar olmaktadır. Örneğin Güney
Amerika’da Afrika kökenli bazı gruplar Ubuntuyu canlı yaşam anlayışına daha
inceltilmiş bir anlam katabilmek için canlandırmaktadır.
Ubuntu
bir insanın kendi gerçek benliğini başkalarını istismar ederek, aldatarak
onlara karşı haksız davranışlar içine girerek gerçekleştiremeyeceği düşüncesini
ifade eder. Oynayabilmek, duyguları harekete geçirebilmek, hayal etmek,
düşünmek, muhakeme edebilmek, eserler ortaya koyabilmek, çevresini yönetebilmek
öteki insanların varlığı olmaksızın mümkün değildir. Ubuntu bu yüzden insanlar
arasında ve insan ve insan dışında kalan varlıklardan oluşan dünya arasında bir
dayanışmayı resmeder. Ubuntu dünyadaki sosyal hareketlerin temel ilgi alanı
olan çevrenin sürdürülebilirliği ve sosyal adalet mücadelesinde insanlar
arasında dayanışma inşa edebilmek için ilham vericidir. İnsanın özgürlüğü ve
yaratıcılığının ancak diğerlerine zarar verdiği yerde sınırlanabileceğini
söyler. Ubuntu yaşamı engelleyen değil geliştirmeye hizmet eden, tüm
varlıklarda içkin olan gücü açığa çıkarır. Birleştiren, üretken, şefkat ve özen
doğuran bir kuvvedir. Tüm sosyal hareketlere ilham verecek bir çoğul güç
kaynağıdır. Bu tarz bir güç empoze eden, bölen, parçalayan, kolonize eden,
tahakküm kuran ulus üstü kuruluşların, hükümetlerin, orduların ve şirketlerin
dünyasında geçerli olan güçten farklı bir şeydir. Böylesi bir güç Ubuntu’yu
aşındırır ve ortadan kaldırır.
Ubuntu’nun
dönüştürücü potansiyeli 21. Yüzyıl’da insanlığın karşı karşıya kaldığı insanlar
arasında artan eşitsizlik, yaklaşan çevresel felaketler, insanlığın yeni teknolojilerle
insan olmanın anlamını belirlemenin güçleştiği bir ölçeğe varan karşılıklı
bağlantılığı gibi bazı temel tehditlere yönelik alternatif okuma biçimleri geliştirmekte
bize yardımcı olur. Teknolojiyle olan bu bağlantılılık konusunda Ubuntu bize
insanlığı onaylamanın öneminden bahseder. Bunu insanı diğer varlıkları insan-dışı
ilan edecek bir biçimde tanımlayarak yapmaz. Yeni teknolojilerin henüz filizlenen
bağlamı içinde insan olmayı tanımlayacak bir süreci harekete geçirir. Dünyadaki
eşitsizlikleri çözümlemek için sadece insanı merkeze alan/insan merkezli bir
çaba içine girmek yerine ekolojik krizle mücadeleyi insan dünyasının
sınırlarını geri kalan tüm varlığı da içine alacak biçimde genişleterek yürütmeyi
önerir, bu ise çevre merkezli bir yaklaşımdır. Ubuntu insan-merkezli ve çevre
merkezli yaklaşımlar tarzındaki ikiliği aşarak dönüştürücü bir güç kazanır. Ubuntu’ya
göre insanlar arasındaki rabıta evrenin mikrokozmozu düzeyindeki bir bağ olarak
görülmelidir. İnsana ya da toplumdaki diğer insanlara karşı bir ilgi ve bakım
doğada insan dışında var olan diğer varlıklara yönelik bir özenle tezat teşkil
etmez. Ubuntu basitçe insan merkezli ya da çevre merkezli kategorilerine bu
yüzden indirgenemez. İnsani özne, toplum, doğa birbirine ayrıştırılamaz bir
biçimde bağlıdır. Bir alandaki yaraları sarmak diğer tüm boyutları sağaltmak
anlamına gelir aynı şekilde birinin yarası da diğer tüm yaralarda kanayacaktır.
Bireysel özgürlükler, toplumsal adalet ve çevrenin sürdürülebilirliği için
gösterilen çabalar tek bir mücadelenin parçalarıdır.
Ubuntu’nun
iki potansiyel sınırından bahsedebiliriz. Kavramın daraltılmış etnosentrik bir
şekilde yorumlanması politik olarak ötekilerin dışlanmasına yol açabilir. Bununla
Post-kolonyal Afrika’da iktidarı elde eden bir gurubun Ubuntu’yu taşıdığı
anlamın hilafına sadece kendilerine ait olduğunu iddia ederek herhangi
eleştirel bir sorgulamaya kapatmasını kastediyorum. Öte yandan Ubuntu dar bir
hümanizme indirgenerek son zamanlarda Güney Afrika’da yaşanan yabancı
düşmanlığında olduğu şekliyle bazı sertliklere varabilir. İkinci husus da
kavramın popüler cazibesiyle ilgilidir. Kavram ulusüstü kuruluşlar, hükümetler
ve şirketler tarafından kendi gündemlerine uydurularak ya da otantik anlamından
boşaltılıp batının kültürel arşivi içinde asimile edilerek batılı bir anlama
biçiminin tahakkümüyle “ehlileştirilebilir”.

Yorumlar
Yorum Gönder