Ana içeriğe atla


 

Yavaşlık Akımı

 

İven[1] kişi yol alamaz maksudunu tez bulamaz
Yoğ olmayan var olamaz varını dağıtmak gerek (Mısri Niyazi Ks)

 

20 rekat teravihi 12 dakikada kıldıran rekortmen imamlara üzücü bir haberim var: Dünya üzerinde Yavaşlık Akımı yükseliyor. Yemekten başlayıp, düşünmeye, okumaya, sanata, sinemaya, mimariye, ibadetlerimize ve dini hayatımıza, şehirlere, paraya, finansa, bilim ve teknolojiye kadar hayatın her alanında bize “bir dur, ne acelen var” diyen bir akım. Kapitalizmin ve endüstriyel toplumun hızı verimlilik ve etkinliğin temel göstergesi kabul eden kabullerine karşı bir itirazı dillendiriyor. Annemizin leziz yemeklerini lokmaları boğazımıza dizerek, peşimizde atlılar varmış gibi yemek, dakikada 500 kelime okuyarak en sevdiğimiz kitabı iki saatte bitirmek zorunda değiliz. Bu hayatı bu kadar koşturarak, daldan dala atlayarak, kendimizi yorarak, elimizin değdiği her şeyi tüketerek, çöp kutusuna göndererek yaşamak zorunda değiliz. Dokunduğumuz, baktığımız, yediğimiz, duyduğumuz her ne ise onunla daha içten derinlikli bir ilişki kurmak, onun da kendinde sakladığı niteliği tam anlamıyla açmasına zaman bırakmak eskilerin tabiri ile “zevk etmek” mümkün. Anlamak, idrak etmek zaman ister. Kadim dillerde anlamanın mutlaka durmakla bir irtibatı var. Vakti bereketli kılmak zamana kıyar gibi yaşamak demek değil. Güneşin doğuşunda-batışında, ikindinin sakinliğinde, seherin ferah coşkusunda, gurup vaktinin hüznünde, gecenin yalınlığında, rüzgârın esişinde, yağmurun çiselemesinde bize ait bir şeyler var, atlamamalı. Görmek için dikkat kesilmek, yoğunlaşmak gerek. İçe ve dışa. Kulağı kirişte, sevgiliden gelecek mektubu bekler gibi beklemek.

Kapitalizm her şeyi metalaştırdığı gibi zamanı da meta haline getiriyor. Süre üretimin bir girdisi ve bir maliyet unsuru. Üretim bantları, lojistik nakliye süreleri, sürat ve aceleye teslim olmuş durumda. Bu hız paradigmasını tersine çevirerek de kalkınabiliriz. Daha mutlu, daha öz tatmini yüksek bir hayat yaşayabiliriz diyor yavaşlık taraftarları. Hayatımızı dolduran içi boş mecburiyetler, kendimizle bir bağ kurmadan yaptığımız işler yığını, başkaları için, toplumsal kabul için biriktirdiğimiz eşyalar, sırf popüler diye izlediklerimiz, dinlediklerimiz için ayırdığımız vakitler. Bu çokluğa yetişmek, hayata geç kalmamak için acele ve hız hali. Çok yapmanın, meşgul görünmenin, önemli biri olabilmenin ayartıcı iştahı…Tüm bunları bir yana koyarak, hayatı sadeleştirmek. Azalmak, parmak uçlarına kadar anlamla dolu bir azlığı çoğaltabiliriz. Helalinden kazandığımız azı, keyifle pişirip, dostlarla birlikte zevkle yersek yediklerimiz şifa olur, yarısı çöpe gitmez, obez yapmaz, bize verdiği enerjiyle yaptığımız işler bizi kendimizden uzaklaştırmaz, gafil kılmaz. Okuduğumuz kitap, izlediğimiz film, dostlarla ettiğimiz sohbet, yaptığımız iş hep dikkat ve yoğunlukla ve seçerek yapılırsa bereketlenir, değerlenir.

Yavaşlık hareketi bizi en büyük sermayemiz olan ömür ve yaşam konusunda sadeleşme ve yoğunlaşma bilincine davet ediyor. Aşağıda konunun dünyadaki yansımaları ve uygulamaları ile ilgili Avustralyalı yazar Walker’ın makalesinin tercümesi yer alıyor. Umarım faydalı olur.

 

Yavaşlık Akımı

Yavaşlık akımı ilk kez en bilineni de olan Yavaş Yemek akımı ile göründü. Yavaş yaşam ile ilgili aktivizme adanmış bir grup insanı eklektik bir biçimde bir araya getiren bir hareket.

Nefes nefese koşan Modern teknolojik hayatın adımlarını yavaşlatmaya yönelik bir çağrı içeriyor. Modern kapitalizmin verimli ve etkin olmayı hızlı olmakla eşitleyen kabulüne karşı bir itirazı ifade ediyor.

Yavaş hareketi taraftarlarına göre doğa ile ve diğer insanlarla derinlikli ve incelikli bir ilişki biçiminin imkanı bugüne kadar görülmemiş bir hızla işleyen dünyamızda gittikçe azalıyor. Dünyadaki varlığımız hayatın karmaşıklığı içinde kifayetsiz zamanlarda karar verme, dönüş yapma ve harekete geçme yönündeki sonu gelmez ve sert talepler tarafından geçici olarak köşeye sıkıştırılmış durumda. Acele kültürü 21. Yüzyıl yaşantılarımızın sosyal ve kültürel tüm alanlarını çoktan ele geçirmiş bile.

Bu hız kültürüne bir cevap olarak Yavaş Yemek Batı dünyasında ilk ortaya çıkan akım oldu. 1989 yılında Carlo Petrini yerel mutfakların gelenekleriyle hazırlanan el yapımı sade yemeklerini göklere çıkararak endüstriyel hazır gıdaların her yanımızı çepe çevre sarmasını eleştirdi. Yavaş Yemek akımı dostlarla ağız tadıyla paylaşılan, yangından mal kaçırırcasına aceleyle değil zevkle ve fabrika havasındaki restoranlarda değil evimizin, bahçemizin rahatlığında yenen yavaş hazırlanmış gıdaları övgüye değer buluyordu. Yavaş Yermek akımı aynı zamanda küresel gıda tüketimi ve üretimiyle alakalı ekolojik ve eğitim meseleleri konusunda bir farkındalık oluşmasına da hizmet etti. Bu noktada örneğin hazır gıda ve büyük ölçekli gıda üretimine bir alternatif olarak elbirliğine dayanan küçük ölçekli tarım ve sürdürülebilirlik konularındaki politik farkındalık için bir zemin oluşturdu.

Anı Uzat Vakfı 1996 yılında San Fransisco’da kuruldu. Uzun vadeli düşünme ve sorumluluğun geliştirilmesi yoluyla günümüzün aceleci kültürüne karşı bir duruş sergiledi. Etkinlik, üretkenlik ve hız arasındaki kurulan irtibata meydan okudu ve daha yavaş/daha iyi’nin daha hızlı/daha ucuz’un yerini alması için destek verdi. yemek bağlamındaki Ne kadar yavaş o kadar iyi duyarlılığı zaman zaman elitist ve gurme eğilimli olmakla eleştirilirken Yavaş yemek hareketi Petrini’nin küresel gıda sistemi içinde en dezantajlı kesimler için adalet ve eşitlikçi bir gıda anlayışına omuz veren erken dönemli toplumsal itirazını canlandırdı. Örnek olarak kaliteli, temiz ve adil bir gıdayı temin etmek için sürdürülebilir tarım ve biyoçeşitliliği  destekleyen uluslararası bir network olarak Terra Madre verilebilir. Uluslararası tartışmalar şimdilerde tipik bir biçimde etik tartışmalarda ve sosyal politikalarda sıklıkla göz ardı edilen toplumsal gruplara yerli, sürdürülebilir ve besleyici gıda temini ulaştırmaya odaklanıyor. Hareket örneğin Oregon Portland’da Latin kökenli tarım işçilerinin eğer gelişirse yavaş yemek aktivizminin bir parçası olmasını tartışıyor.

Dünya üzerinde Küresel Kuzey’de olduğu gibi Nijer, Angola, Bolivya, Sri Lanka ve Endonezya’nın da dahil olduğu 150 ülkede Yavaş Yemek Festivalleri bulunuyor. Dahası Yavaş Yemek akımı küreselleşmenin insanlık dışı bir takım etkilerine yönelik bir cevap içeren bir grup harekete de ilham kaynağı oluyor. Yavaş Bahçecilik, Yavaş Şehirler, Yavaş, Okullar, Yavaş Eğitim, Yavaş Ebeveyn, Yavaş Seyahat, Yavaş Yaşam, Yavaş Okuma, Yavaş Emtia, Yavaş Para, Yavaş Yatırım, Yavaş Danışmanlık, Yavaş Yaşlanma, Yavaş Sinema, Yavaş Kilise, Yavaş Medya, İletişim, Fotoğraf, Bilim, Teknoloji, Tasarım, Mimari ve Yavaş Sanat bu akımların bazıları.

Bunların sonuncusu Yavaş Sanat kapitalist düşüncenin batı dışı dünyanın kültürel ve maddi olarak istismarından beslenen bir sistemle olan suç ortaklığını ifşa ediyor. Zengin ülkelerde yaşayan insanlar arasındaki bu öz farkındalık yavaşlık pratiğinin bir özelliği olarak gittikçe belirginleşiyor. Küresel güneyde Yavaşlık Hareketi kendisini kentsel krizler, ekonomik gerileme, göç, mülksüzleşme, sürgün ve dışlama arasındaki bağları keşfederek “yavaş şehircilik ve yavaş yönetişime” dair bir ilgi olarak gösteriyor. Bu bağlamda yavaş eylemliliği ile ortak arazi ıslahı arasında oldukça yakın bir ilişki söz konusu.

Oldukça geniş bir alana yayılmakla birlikte Yavaşlık dünya üzerinde bir çok taban hareketini günlük hayatın temel ihtiyaçlarına sanatsal bir yavaşlık şeklinde dahil olan bir yönelim ortak paydasında buluşturuyor.

Bu tarz hareketler dünyanın karmaşıklığı ile daha temelli ve sürdürülebilir bir ilişki biçimini arıyor. Carl Honore’un Yavaşlık Övgüsünde kitabı 2004 yılında yayımlandı. Kitap sanayi toplumlarında hızlı olanın her zaman daha iyi olduğuna dair inanca bir itiraz potansiyeli taşıyan bir hareket olarak yavaşlığı nasıl kavrayacağımız konusunu ele alıyordu. O zamandan beri yavaşlık hareketi dünya üzerinde yavaşlık pratiklerini daha bilinçli bir şekilde kapsayan bir noktaya evrildi. Kısmen hareket kontrolsüz bir ekonomik büyüme ve değişime adanmış kapitalist sistemde bizim rolümüzün pasif tüketiciler olarak tanımlanmasına itiraz etmekte.

Yavaşlığı geri getirmek aynı zamanda “düşünceye” adanmış kültürel alanlara da uzanır. Hız ve aceleyi etkinlik ve verimlilikle eşitlemek düşüncesi tipik Avrupalı araçsal rasyonel aklın içine yuvalanmıştır. Genel anlamda odağına hesaplamayı alan düşünceyi gerçekliğin içi boşaltılmış teknik bir manipülasyonuna ve uygulamasına indirgeyen bir düşünme biçimidir bu. Yavaşlık felsefesi tefekküre, durup bir ara vermeye, derinden düşünmeye ve kendini toplayıp yoğunlaşmaya imkan vermeyen düşünceye bir direnişi ifade eder. Bu özellikle yavaşlık aktivizminin derinden hissetmeye ve eleştirel düşünmeye dayanan şeklidir. Nasıl ki yavaşlık hareketi modern ve çağdaş yollarla baskın olmayan pratikler üzerinde duruyorsa yavaşlık felsefesi de düşünce alanında aynısını yapar. Yavaşlık felsefesi hayatla kurulan aletsel ilişki biçimlerine karşı çıkar dahası yoğunlaştırılmış bir dikkat ve odaklanmayı besler. Bizi hayatın ve dünyanın güzelliklerine ve harikuladeliklerine açan yoğun karşılaşmalara yöneltir ve bu yoğunluk tüm yavaşlık akımlarının kalbinde yatan şeyin ta kendisidir.

 



[1]Acele eden.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YETERSİZ BAKİYE (ÖYKÜ)

Abi yetersiz bakiye diyor. Karşı taraf "ne diyor" diye sormuş olmalı telefonda. Yetersiz bakiye diyor abi. Sen ödedin değil mi geçen ayın borcunu. Abi ödedin de niye yetersiz diyor bu Allah aşkına. Sıradaki orta yaşlı hanım sabırsız. Bukleli saçlarına üfürüyor sıkıntıdan. Püf diyor. Bukle havalanıyor. Ablanın aceleden ziyade tahammülü yok gibi. Göz göze geliyorlar. Gözünü oyar adamın abla alimallah. Elinde kedi maması gözüne çarpıyor. Celal sırıtıyor en masum haliyle, abla kusura bakma hemen halledeceğim diyor. Celal'in rengi ruhsarı solmuş beti benzi atmış, alı al moru mor. Yer yarılsa içine girse. Dokunsan ağlayacak. Sinirden değil mahcubiyetten. İsmi Celal kendi pamuk. Kızdığını gören olmamıştır. Sinirleri alınmış mübarek. Hafif yanaklı, bembeyaz surat. Utanınca vücudunun bütün kanı yanaklara doluyor sanki. Bildiğin beş yaşında oğlan çocuğu. Oldu bitti utangaç Celal. Sosyal mobik mi fobik mi ondan işte. Komşunun kızı Yasemin öyle diyor. Yasemin fingirdeğin önde gideni...
Latin Amerikalı Kalkınma Eleştirileri Modern Dünya Sistemi’nin en önemli çevre unsurlarından biri olarak Latin Amerika’dan hakim kalkınma paradigmasına yönelik eleştiriler esaslı bir yekûn tutuyor. Şilili Manfred Max Neef’in, Meksikalı Gustava Esteva’nın, Kolombiyalı Arturo Escobar’ın ve makaleyi de kaleme alan Arjantinli Maristella Svampa’nın katkılarıyla ilerleyen bu eleştirel literatür hakkında bilgilendirici bir makale. Umarım faydalı olur.   Latin Amerikalı Kalkınma Eleştirileri Latin Amerika’da hakim kalkınma nosyonuna yönelik eleştirel yaklaşımlar Roma Kulübü’nün [1] 1972’de yayımladığı “Büyümenin Sınırları” raporuna kadar gider. Bu eleştiriler sürdürülebilir kalkınmadan emtia öncülerinin yayılmasına kadar uzanan geniş bir yelpazede çağdaş bir içeriğe sahiptir. Latin Amerika düşüncesindeki üç kilit meseleyi şöyle sıralayabiliriz:   1.       Tüketim toplumu eleştirisi (70-80 ler) 2.       Post kalkınmacı eleştiriler (90’...
  Han'ı irfanla okumak... Byung Chul Han çağdaş bir düşünür, 1959 doğumlu. Güney Kore asıllı, metalürji okuduktan sonra Almanya’ya göç etmiş. Berlin Üniversitesi’nde Kültür teorisi, sanat, estetik dersleri veren bir profesör. Bugünlerde “Güzeli Kurtarmak” isimli hacim olarak ince ama derinliği olan kitabını lezzetli bir tercüme ile azar azar okuyorum. Han’ın kitabını Mustafa Tatcı hocamdan yıllardır şerhlerini dinlediğim Yunus Emre ve Niyazi Mısri’nin zihnimde biriken nutukları ile birlikte okuduğumu farkettim. Böylesi çağdaş düşünürleri tanıdıkça bizim irfani geleneğimizi dünya dillerine açmanın önemine bir kez daha ikna oluyorum. Öyle sanıyorum ki çağdaş filozoflar büyük bir emek çektikten sonra bizim irfani geleneğimizin ancak kıyılarına varabilecekler ve 21. Asır bu irfanın küresel kültüre daha çok mal olduğu, daha çok anlaşıldığı bir zaman dilimi olacak. Üzülerek söylüyorum ama bu kaynağa bir kez ulaştıklarında da bizim yakın tarihimizin mahalle kavgalarından, kendi tarihi ve...