AUKUS’tan BRİCS’in 20 Yılına Bakmak
Afyon
savaşlarından sonra Çin ve Britanya yine karşı karşıya. Britanya ve uzak
akrabaları ABD ve Avustralya’nın Çin’e karşı tarihsel bir güvenlik paktı AUKUS’U
oluşturduğu bu günlerde BRİCS kavramı üzerinden son yirmi yıla bakmak isteyenler
için Brezilyalı ve Güney Afrikalı iki akademisyenin kaleme aldığı azıcık sola
yaslı bir makale. Çin ve Rusya’nın başı çektiği Hindistan, Brezilya ve Güney
Afrika’nın da küreselleştirdiği BRİCS kavramının isim babası soyluluğu evlatlarına
geçmeyecek, ömrüyle mukayyet olan Baron Jim O’Neill’miş. Goldman Sachs Valık
Yönetimi’nin de başkanlığını yapan Baron 2001’de BRİC ismini andığında henüz
hakim küresel sisteme bir alternatif oluşturacak jeopolitik bir tehditten söz
etmek için erkendi. Aradan geçen 20 yıl içinde köprünün altından çok sular
aktı. Çin sahip olduğu devasa küresel finans gücü ile alternatif bir
küreselleşme ve uluslararası lojistik öneriyor olsa da bugüne kadar Bretton
Woods ile kurulan küresel ekonomi politiğin kurumsal mimarisini tahkim edecek ve
genişletecek adımlar attı. İdeolojik olarak da hakim batılı paradigmanın dışına
çıkamayan Çin çevre ve iklim değişikliği başta olmak üzere küresel sorunlarda
batılı ülkelerle birlikte hareket etme pragmatizmini sergiledi. Bundan sonraki
süreci birlikte izleyeceğiz.
BRİCS
BRİCS
devletleri, Brezilya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’yı ifade eden, G7 dışında yüksek
yüzdelerle büyüyen ekonomileri anlatan bir kısaltma olarak Goldman Sachs Varlık
Yönetimi sabık başkanı Jim O’neill tarafından 2001 yılında ortaya atıldığında henüz
potansiyel bir jeopolitik blok olarak görülmüyordu. 2008-9 dünya finansal krizi
tüm BRİCS ülkelerini de dahil ederek finansal istikrarsızlığa dünya çapında bir
cevap verebilmek amacıyla G20’yi sağlamlaştırdı. Bu cevap kamu bütçelerindeki
açığı kısa vadeli Keynezyen prensiplerle finanse etmeyi, gevşek para
politikalarını ve batık bankaları kurtarmaya yönelik kredi koordinasyonunu
içeriyordu. 2009’da ilk BRİC zirvesi Rusya’nın Yekaterinburg şehrinde toplandı.
Zirve çok taraflı kurumlarda batılı ülkelerin tahakkümüne gelecekte bir meydan
okumaya dair bir beklenti yarattı. Pekin’in isteğiyle kıtalararası dengeyi
sağlamak amacıyla 2010 yılında sürece Güney Afrika da dahil edildi.
O
zamandan beri BRİCS ülkelerinin ekonomik potansiyelleri ve batı merkezli çok
taraflılığı desteklemekteki siyasi rolleri arasındaki tezat daha da görünür
oldu. Örneğin, küresel kriz BRİCS ülkelerine 2010-15 arasındaki kota reformu
esnasında İMF’de daha yüksek bir oy hakkı konusunda lobi yapmak için iyi fırsat
sundu. Çünkü BRİCS ülkeleri yeniden sermayelendirme fonuna 75 milyar dolarlık
bir katkıda bulunuyordu. Çin’in oy gücü toplamda 3.8’den 6.1’e yükseldi. Fakat
bu Nijerya (oy gücü %41 azaldı), Venezuela (%41 azaldı) ve hatta Güney Afrika
(%21 azaldı) oy gücünün azalması pahasına gerçekleşti.
Yüksek
emtia fiyatları ve düşük ücretler BRİCS ülkelerinin hızlı büyüme oranlarını 2011’deki
fiyat zirvesinin ve devamında 2015 yılındaki çöküşün öncesinde daha da
arttırdı. BRİCS merkezli şirketler başat uluslararası yatırımcılar haline
geldiler. Ekonomik modernleşme BRİCS’e iş gücünün ve doğanın sömürüsüne dayalı
kapitalist bir kalkınma izleği sunuyor. Her ne kadar liderleri uluslararası
sistemde daha fazla eşitlik talep etse de BRİCS ekonomik büyümesinin alameti farikası
çarpıcı eşitsizlikler olmakta.
2014’de
Fortaleza’da Yeni Kalkınma Bankası kurmak üzere BRİCS ülkeleri imza atarken
aynı yıl Pekin Asya Altyapı Yatırım Bankası’nı kurdu. İki banka da altyapı ve
enerji projelerine odaklandı ve nihai olarak da doğal kaynakların ihraca dayalı
çıkarılmasına ve agro-işletmelerin çıkarlarına hizmet etti. BRİCS ülkelerini ve
civarlarını içeren yeni lojistik koridorlar ülkeleri ve doğal kaynakları dış
pazarlara bağlamaktaydı. Çin’in Kuşak ve Yol projesi bunun en güzel örneğidir. Proje
Hindistan’la Pakistan tarafından kontrol edilen Keşmir bölgesindeki geçiş ve
Mozambik’in Nacala koridoru üzerinde ihtilaf doğurdu.
Bu
yeni bankaların hızlı bir şekilde faaliyete geçmiş olması, her ne kadar ilk
grup krediler yenilenebilir enerji projelerine ayrılmış olsa dahi etki
değerlendirmesi ve yerel topluluklarla bir uzlaşıyı gerektiren sosyal-çevre
standartlarının başlangıçtaki yokluğundan dolayıydı. Yeni Kalkınma Bankası’nın (NDB)
kredi verdiği ülkelerin iç işlerine karışmama prensibi onu Dünya Bankası gibi
geleneksel çok taraflı finansal kurumlardan ayırt ediyordu. Öte yandan 2016’da
NDB Dünya Bankası ile proje hazırlama süreçlerine ortak katılım, ortak
finansman ve uzman değişimlerini içeren geniş çaplı operasyonel işbirliğine
başladı.
Benzer
bir şekilde 100 milyar dolarlık başlangıç fonuna sahip Şarta Bağlı Rezerv
Düzenlemesi (Contingent Reserve Arrangement) BRİCS ülkelerinin ödemeler dengesi
krizi yaşaması durumunda harekete geçirilebilir lakin sadece İMF’in sürece
müdahalesini tamamlayıcı bir unsur olarak. CRA düzenlemesi içinde borçlanacak
ülke İMF ile olan yapısal uyum programını sürdürmek zorundadır aksi takdirde
fon içinde kendisine ayrılmış kotanın ancak yüzde otuzu kadar borçlanma hakkına
sahip olacaktır. Bu kapsamda ilk kez borçlanacak olan Güney Afrika 150 milyar
dolarlık fondan ancak 10 milyar dolarlık kota dâhilinde faydalanabildi. Sonuç olarak
BRİCS kurumları olarak hem NDB hem de CRA sistemi ancak Bretton Woods
sisteminin tamamlayıcıları olarak işlev görmektedir.
Benzer
şekilde BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi dâhilinde de dört BRİCS ülkesi
(Brezilya, Çin, Hindistan ve Güney Afrika) ABD Başkanı Barack Obama’nın yanında
zorunlu salınım kesintileri getiren Kyoto Protokolü’nün sonlandırılması sürecinde
önemli bir rol oynadılar. Bu ittifak 2009 tarihinde Kopenhag’daki BM zirvesiyle
başladı ve 2011’de Durban’da devam etti. Sonunda 2015’de Paris’te iklim borçları
yükümlülüklerini kaldırmak gibi ölümcül kusurları olan bağlayıcı olmayan bir
anlaşma ile sonuçlandı. Bu anlaşma yüksek karbon yoğunluğuna sahip tarihsel
kirleticiler için olduğu kadar BRİCS ülkeleri için de faydalı oldu.
BRİCS’in
batı hegemonyası ile rekabet edebilme potansiyeli tabi ki vardır. Bunun en iyi
örneği olarak Brezilya ve Hindistan’ın batılı hükümetlerle ve ilaç
şirketleriyle karşı karşıya geldiği 1990’lı yıllar boyunca yaşanan Dünya Ticaret
Örgütü bünyesindeki tıbbi fikri mülkiyet hakları ile ilgili mücadele
verilebilir. 2001 yılında HIV+ aktivistleri kapsamlı AİDS ilaçlarının Dünya Ticaret
Örgütü’nün fikri mülkiyet haklarından muafiyet kazanmasını sevinçle karşıladı. Bu
hak sadece Güney Afrika’da ortalama yaşam süresinin 20’den 64’e yükselmesini
beraberinde getirdi. Batı ve en azından iki BRİCS ülkesi Çin ve Rusya
arasındaki gerçek jeopolitik gerilimler 2013 yılında Edward Snowden’in Moskova’dan
sığınma talep etmesi, 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı işgali, kaotik Suriye
savaşının ittifakları, Polonya Polonya misilleme sistemi, Çin’in ekonomik
yayılması ve Güney Çin Deniz ihtilafı olaylarında izlenebilir.
Fakat
yine de bu ihtilaflar istisnai bir durum oluşturmakta ve BRİCS’in çok taraflı
uluslararası sisteme katkıları batılı hegemonyaya hizmet etmektedir. Ulusal elitler
ve onların çok uluslu şirketlerinin bir projesi olarak BRİCS Çin’in şu anda
öncü bir taraftarı olduğu neoliberal küreselleşme için bir ideolojik alternatif
oluşturmamaktadır. Hatta BRİCS ülkeleri kapitalist düzenle uyum içinde
çalışmakta ve küresel sermayenin yeniden üretiminin genişlemesinde her geçen
gün daha da önemli bir rol oynamaktadır.
Bu
durumu açıklamak için Brezilyalı Bağımlılık Teorisyeni Ruy Mauro Marini 1960’lı
yıllarda emperyalizmin yayılmasında anahtar rol oynayan ülkeleri tanımlamak
için “alt emperyalizm” kavramını geliştirdi. Bu gün için BRİCS’e verilen
yardımcı şerif rolü emperyalizmin süregelen her şeyi metalaştırma itiyadını,
neoliberal ekonomik politikaları, maden ve petrol ekstraktivizmini ve bu
süreçlere muhalefet eden toplulukların baskılanmasını daha da güçlendirmekte. Sonuç
olarak BRİCS ve civarındaki muhalif güçler yerel ve küresel düzeyde gerçek bir
değişim ve henüz cenin olan “Aşağıdan BRİCS” sürecini talep etmek için
dayanışma içinde hareket etmelidir. Ana
Garcia (Brezilya) ve Patrick Bond (Güney Afrika)

Yorumlar
Yorum Gönder