Ana içeriğe atla

 

Doğanın dilinden anlamak: Amazon Yerlilerinin Kametsa Asaike Anlayışı

Doğa küser mi? Kuşların kanatları gibi kalpleri de kırılır mı? Ağaçlar alınganlık yapar mı, dağlar insana sırtını döner mi, deniz bizimle arasını açar mı, ırmaklar bir gidip bir daha dönmeyebilir mi, hayvanlar bize yüz çevirebilir mi?

Amazonlu Ashaninka halkına göre bu mümkün. Ağaçlar meyve, tarlalar tahıl vermiyorsa, denizler kusuyor ve gökyüzünden zehir yağıyorsa doğanın küstüğünü söylemek için yeni bir dil bilmeye gerek olmadığını düşünüyorlar.  İnsanoğlu bir kez kendisi dışındaki tüm varlıkla arasına nifak tohumları eker, onlarla olan ezeli ahdini unutup, aralarındaki kadim bağı, dayanışmayı, paylaşımı unutursa Kametsa Asaike bozulur ve onu yeniden tamir edebilmek için çok çaba göstermek gerekir.

Peru iç savaşının şiddet ortamında ve büyük çaplı madencilik faaliyetleri neticesinde binlerce yıldır yaşadıkları topraklardaki düzen bozulan Ashaninka halkı geleneksel hikmetlerinden yola çıkarak doğa ve diğer varlıklarla insanoğlunun ilişkilerini adil ve aslına uygun bir biçimde düzenleyen ilkeleri içeren bir manifesto yayımlamış. Tüm bu ilkeler insanı yeryüzünün patronu kılan bir insan merkezliliğin yerine yeryüzünde daha nezaketli ve zarif bir varoluşun da mümkün olduğunu hatırlatan ve insanı diğer tüm varlıklarla akraba, aynı kavmin bir parçası kılan bir anlayıştan, Kametsa Asaike felsefesinden geliyor.

Peru’dan araştırmacıların kaleme aldığı tanıtıcı makale öğretici oldu. Umarım sizler için de faydalı olur.

 

Kametsa Asaike

 

Kametsa Asaike Peru Amazonlarında yaşayan Ashaninka yerlilerinin esenlik arayışıyla uyguladıkları yerel bir felsefedir. Kametsa asaike’nin bireyliğin kuruluşunun kültürel içeriği olarak kişiliği anlayabilmenin hakim kalkınma paradigmasına karşı radikal ve uygulanabilir alternatifler ortaya koyabilmenin bereketli bir yolu olduğunu iddia edeceğiz bu yazıda.

Kametsa asaikenin hakim esenlik anlayışına meydan okuduğu iki ana özelliği vardır.

1.      Bireysel esenlik ancak kolektif olanla birlikte mümkündür ve kolektif olan insanları ve diğer tüm canlıları ve tüm yeryüzünü içerir.

2.      Bu bilinçli bir pratiktir-iyi yaşam için herkes elinden geleni yapmalıdır.

 

Kametsa asaike esenliği konvensiyonel kalkınma çevrelerinde moda olan sağlık ya da ya da tüketim gibi terimler üzerinden ölçmenin insan toplumsallığının etiğini , bilme biçimlerini ve bu tarz pratiklerin içerdiği bir dünyayı tek başına belirleyemeyeceğini ortaya koyar. Dünyayı insan ve diğer türlerin birlikte inşa ettikleri bir bağ üzerinden anlayarak Kametsa asaike içsel bir dille yerinden edilmiş birey tarzındaki modern kavrayışını ve doğa-kültür düalizmini sorgular. Kalkınma karmaşasını belirgin hale getirir ve büyük ölçekli madencilik faaliyetlerine yaptırımlar koyar.

Ashaninka kelimesi kullanıldığı bağlama bağlı olarak “biz akrabayız” ya da “biz halkız” anlamlarına gelir. İnsanlar; bitkiler, hayvanlar ve ruhlar gibi diğer varlıkların hepsi birden Ashaninka’dır, yani sosyal aktörlerdir. İnsanlar dünyayı benzer şekilde kavrar ve benzer şekilde davranır. Bunların hepsi nazik ya da kaba olabilir, sarhoş olabilir, hata yapabilir, ve hastalandıklarında bir şaman-hekime ihtiyaçları olur, gülebilir, ağlayabilir, sevebilir ve korkabilir. Bu insandan başka varlıklar kavrayışı birçok yerli topluluğun ortak yönüdür. Her ne kadar bu insan merkezli bir perspektif olmasa da insanlar aynı manevi şahsiyeti paylaşan birçok farklı türden sadece biridir.

Bu bağlamda şahsiyet verili ya da sabit bir şey değildir. Doğumdan itibaren Ashaninka bebekleri gerçek Ashaninka halkına dahil olmanın yaşam boyu kesintisiz devam edecek sürecine adım atar. İnsan olma sanatı iaşesini paylaşmayı, yaşam alanlarını kapalı tutmayı, belirlenmiş yemekleri yemeyi, çalışkan olmak, birinin emeğine karşı cömert olmak ya da toplumsal bir mesele karşısında yapıcı bir duygu biçimine sahil olmak gibi toplumca uygun görülen davranış kalıplarını benimsemeyi gerekli kılar. Yine Ashaninka halkının bir parçası olarak yaşamak nerede avlanılacağını, balık tutup, bitki toplayacağını, bahçe kuracağını, belirleyen kurallara uyum göstermeyi diğer canlılara karşı saygılı olmayı ve yeryüzü ile ortak bir hissi paylaşan bir ethos içinde yaşamayı gerektirir. Sırasıyla hayvanlar, bitkiler, ruhlar ve yeryüzü “ashaninkasanuri” gibi insanların yaşam için ihtiyaç duyduğu şeyleri sağlar. Bu insanlar ve mekânların “ashaninkalığını” sürekli olarak güçlendirecek bir karşılıklı bağlılık ve bağımlılık döngüsünü kurar ve kametsa asaike’nin oluşmasına alan açar.

Kametsa asaike Peru’da iç savaş yıllarında yeni inşa çalışmalarının bel kemiği haline gelen büyük ölçekli madencilik faaliyetlerinin yaygınlaşması ile birlikte daha belirginleşti. Savaşın özellikle şiddetli ve katlanılması güç bir bölümünün yaşandığı Ashaninka geleneksel topraklarının önemli bir kısmı hidroelektrik santrallerinin inşası ya da petrol ve doğal gaz çıkartılması için Peru devleti tarafından çok uluslu şirketlere taviz olarak verildi. Savaş ve hemen ardından gelen büyük ölçekli madencilik faaliyetlerinin yarattığı şiddet süreci Ashaninka halkı için insan ve doğanın bir arada esenlik içinde aşamasını mümkün kılan hassas dengenin parçalanması şeklinde tecrübe edildi. Son otuz yıl Ashaninka oluş sürecinin yıkıma uğradığı bir dönem olarak yaşandı ve bizim diyalog kurduğumuz Ashaninka halkı mensupları bu durumun yeryüzünü çok kızdırdığını söylüyordu. Savaş ve madencilik faaliyetlerinden dolayı muzdarip olan yeryüzü insanoğluna küstü ve sırtını döndü tahıllar artık büyümüyor, ağaçlar meyve vermiyor ve şamanlara orman hayvanlarını korumak ve onları tedavi etmek için destek veren ruhlar bizi terketti.

Şimdilerde Ashaninka halkı savaşın acı hatıralarını silmek ve kendi topraklarındaki madencilik faaliyetlerini durdurabilmek için var gücüyle çalışıyor. Yeryüzü ile diğer varlıklarla ve diğerleriyle olan bağlarını, dayanışmalarını ve karşılıklı ilişkilerini tamir edebilmenin ve böylece Kametsa asaike uygulamasının şartlarını sağlayabilmenin yollarını arıyor. Ruth Buendia’nın idare ettiği yerli bir kuruluş olan CARE’in desteğiyle Ene vadisinde yaşayan Ashaninka toplulukları gündelik kametsa asaike uygulamaları üzerine kurulu politik ajandaları olarak ifade ettikleri bir ilkeler bildirgesi yayımladılar. CARE tarafından temsil edilen halklar kendilerine katılmak isteyen ya da topraklarında bulunmak isteyen her birey ya da kuruluş bu ilkelere tabi olmasın istiyor.  Bu ilkeler İngiltere menşeili Ormanlar Vakfı isimli STK gibi uluslararası kuruluşların desteğiyle CARE’in 2011 yılında başlattığı bir dizi projede hemen yansımasını buldu. Bu projeler ajandada ifadesini bulan Kametsa Asaike’nin gereksinimleri üzerine kurulmuştu. Onlar aynı zamanda söz konusu ajandayı madencilik faaliyetlerine karşı mücadelelerinde bir savunma enstrümanı olarak da görüyorlar.

Kametsa Asaike her ne kadar diğer sosyal bağlamlara doğrudan uygulanabilir olmasa da insanlığın ve yeryüzü ile ilişkilerimizin yeniden inşası için radikal çözümler sunmakta ve insan merkezliliğin aşırılıklarından kurtulmak için bir zemin oluşturmakta. İlk olarak bizi insan yapan ve diğer varlıklarla birlikte iyi bir yaşam için gerekli olan her neyse onu yapmak için bizleri yüreklendirir. Bununla ilişkili olarak esenlik arayışımızın bireysel değil kolektif olmak zorunda olduğunu bizlere hatırlatır. İyi bir yaşam için diğer varlıklarla ve doğa ile olan ilişkililiğimizi ve bağımlı oluşumuzu kabul etmek zorunda olduğumuzu önerir. Esenlik idealini gerçekleştirebilmenin ancak insanların gerçekten insan olabilmesini sağlayacak aletlerle mümkün olacağını söyler. İlerleme ve rasyonalite söylemlerinin gölgede bıraktığı insani farklılıklarla, Kalkınma karmaşasının yanlış çözümleri içinde kaybolmuş olanlar için bizi neyin insan yaptığını keşfetmek ve esenliğimizin inşasının köklerinin nerede olduğunu bulmak kolay bir iş olmayacaktır. Tek yol bizim daha anlamlı, saygılı, ve güzel bir dünya inşa etmemizden geçiyor. Kametsa Asaike nihai olarak özellikle tehdit altında olduğunda esenliğin temin etmenin yegane yolu gündelik hayatta büyük küçük demeden bu anlayışı her pratiğimizin içine sindirmek olduğunu söylüyor.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YETERSİZ BAKİYE (ÖYKÜ)

Abi yetersiz bakiye diyor. Karşı taraf "ne diyor" diye sormuş olmalı telefonda. Yetersiz bakiye diyor abi. Sen ödedin değil mi geçen ayın borcunu. Abi ödedin de niye yetersiz diyor bu Allah aşkına. Sıradaki orta yaşlı hanım sabırsız. Bukleli saçlarına üfürüyor sıkıntıdan. Püf diyor. Bukle havalanıyor. Ablanın aceleden ziyade tahammülü yok gibi. Göz göze geliyorlar. Gözünü oyar adamın abla alimallah. Elinde kedi maması gözüne çarpıyor. Celal sırıtıyor en masum haliyle, abla kusura bakma hemen halledeceğim diyor. Celal'in rengi ruhsarı solmuş beti benzi atmış, alı al moru mor. Yer yarılsa içine girse. Dokunsan ağlayacak. Sinirden değil mahcubiyetten. İsmi Celal kendi pamuk. Kızdığını gören olmamıştır. Sinirleri alınmış mübarek. Hafif yanaklı, bembeyaz surat. Utanınca vücudunun bütün kanı yanaklara doluyor sanki. Bildiğin beş yaşında oğlan çocuğu. Oldu bitti utangaç Celal. Sosyal mobik mi fobik mi ondan işte. Komşunun kızı Yasemin öyle diyor. Yasemin fingirdeğin önde gideni...
Latin Amerikalı Kalkınma Eleştirileri Modern Dünya Sistemi’nin en önemli çevre unsurlarından biri olarak Latin Amerika’dan hakim kalkınma paradigmasına yönelik eleştiriler esaslı bir yekûn tutuyor. Şilili Manfred Max Neef’in, Meksikalı Gustava Esteva’nın, Kolombiyalı Arturo Escobar’ın ve makaleyi de kaleme alan Arjantinli Maristella Svampa’nın katkılarıyla ilerleyen bu eleştirel literatür hakkında bilgilendirici bir makale. Umarım faydalı olur.   Latin Amerikalı Kalkınma Eleştirileri Latin Amerika’da hakim kalkınma nosyonuna yönelik eleştirel yaklaşımlar Roma Kulübü’nün [1] 1972’de yayımladığı “Büyümenin Sınırları” raporuna kadar gider. Bu eleştiriler sürdürülebilir kalkınmadan emtia öncülerinin yayılmasına kadar uzanan geniş bir yelpazede çağdaş bir içeriğe sahiptir. Latin Amerika düşüncesindeki üç kilit meseleyi şöyle sıralayabiliriz:   1.       Tüketim toplumu eleştirisi (70-80 ler) 2.       Post kalkınmacı eleştiriler (90’...
  Han'ı irfanla okumak... Byung Chul Han çağdaş bir düşünür, 1959 doğumlu. Güney Kore asıllı, metalürji okuduktan sonra Almanya’ya göç etmiş. Berlin Üniversitesi’nde Kültür teorisi, sanat, estetik dersleri veren bir profesör. Bugünlerde “Güzeli Kurtarmak” isimli hacim olarak ince ama derinliği olan kitabını lezzetli bir tercüme ile azar azar okuyorum. Han’ın kitabını Mustafa Tatcı hocamdan yıllardır şerhlerini dinlediğim Yunus Emre ve Niyazi Mısri’nin zihnimde biriken nutukları ile birlikte okuduğumu farkettim. Böylesi çağdaş düşünürleri tanıdıkça bizim irfani geleneğimizi dünya dillerine açmanın önemine bir kez daha ikna oluyorum. Öyle sanıyorum ki çağdaş filozoflar büyük bir emek çektikten sonra bizim irfani geleneğimizin ancak kıyılarına varabilecekler ve 21. Asır bu irfanın küresel kültüre daha çok mal olduğu, daha çok anlaşıldığı bir zaman dilimi olacak. Üzülerek söylüyorum ama bu kaynağa bir kez ulaştıklarında da bizim yakın tarihimizin mahalle kavgalarından, kendi tarihi ve...