Ana içeriğe atla


 

Kanlı Bilgisayarlar, Dijitalleşmenin Görünmeyen Yüzü

Elimizden düşürmediğimiz cep telefonlarının ekranından kan sızıyor. Havalı diz üstülerimizin ekranında cesetler parlıyor. Kanlı Elmas filmini izleyenler hatırlayacaktır. Parmaklara yüzük olan elmasın nelere mal olduğunu. Kanlı bilgisayar ifadesi de buradan ilhamla üretilmiş. Kasiterit, volframit, koltan ve altın ampulden bilgisayar üretimine kadar her alanda ihtiyaç duyulan madenlermiş. Özellikle koltan madeninin bilgisayar üretiminde oldukça gerekli olduğunu okudum. Bu madenlerin çıkarıldığı bölgeler Demokratik Kongo örneğinde olduğu gibi milyonlarca insanın öldüğü, yerinden edildiği kanlı çatışmalara sahne oluyor. Öte yandan dijital endüstrisinin görünmeyen bir diğer yüzü de dijital atıklar meselesi. Sadece Almanya yılda 120 bin ton zehirli dijital atık üretiyor. Teknoloji üretim merkezlerindeki gayrı insani çalışma koşullarının mağduru olan işçiler intiharı bir seçenek olarak görebiliyor.

Dijitalleşme ideolojisinin temizlik, çevre ve insan hayatını kolaylaştırma gibi tezleri gerçekliğin duvarında dağılıyor. Bu ilginç makale daha önce düşünmediğim bir alana eğilmemi sağladı. Umarım sizler için de faydalı olur.

 

 

Dijital Araçlar

Kalkınma gündelik hayatın neredeyse her alanında dijital araçları seferber ederken kanlı bilgisayarlar ifadesi ile tanıştık. Kanlı Bilgisayarlar, bilgisayar üretim süreçlerinin ardındaki kanlı izleri takip ederek savaşlara, çatışmalara sebep olan elmas üretimini anlatmak için kullanılan “kanlı elmaslar” ifadesiyle analoji kurarak üretilmiş. Bazı dijital firmaların Demokratik Kongo Cumhuriyetinde milyonlarca insanın yerinden edilmesi ve ölümünden sorumlu milis kuvvetlerle irtibatını anlatan terim 2009 yılında İngiltere merkezli STK Global Witness tarafından yayımlanan “Karşınızda Bir Silah Olsa Ne Yapardınız?” isimli raporda kullanıldı. Rapor madencilik, metal ve elektronik şirketlerini çoğunlukla Kuzey ve Güney Kivu’nun zengin maden yataklarının işletildiği bölgelerinde sivilleri madenlerde çalışmaya zorlayan, zorla vergi alan ve maaşlarını ödemeyen silahlı gruplar tarafından uygulanan şiddete karşı sessiz kalmakla itham ediyordu.

Laptop bilgisayar ve akıllı telefon üretiminde gerekli olan Koltan madeni bu bağlamda özel bir ilgiyi hak ediyor. Global Witness’ın raporu ve benzer diğerleri böylesi madenlerin uluslararası piyasalara ve tedarikçilere ulaşım süreçleri üzerinde daha sıkı kontrol mekanizmaları kurulması ihtiyacından hareketle tüketiciyi ve yetkilileri uyarıyordu. 2010 yılında “cep telefonum için kan dökülmesin” sloganı ile organize edilen kampanyaların bir sonucu olarak ABD kongresi “Dodd-Frank yasası” ismiyle anılan bir yasa çıkardı. Yasa maden yatakları ile ilgili kurumsal bir açıklamayı gerektiriyordu. Buna göre “Koltanın piyasaya sürüldüğü kanalların oldukça karmaşık ve çoğunlukla gizli kapaklı oluşundan dolayı içinde kavganın, çatışmanın olmadığı telefon ya da bilgisayarın mevcut olamayacağı kabul ediliyordu.

Tüm bu gelişmelere rağmen dijital aletlerin sosyal üretimler ve mücadelelerdeki yerine dair daha geniş kapsamlı meselelerin sosyal adalet arayan hareketler tarafından yeterince ele alındığını söylemek oldukça zor. Genel kanı dijital teknolojinin kilit öneme sahip bir organizasyonel araç olarak tartışmasız bir şekilde övülen, aktivistleri küresel ölçekte birbirine bağlayan, hızlı bir erişimi mümkün kılan, tartışma ve hareketliliği etkin hale getiren sosyal ya da ekolojik anlamda neredeyse sıfır maliyeti olan aletler olduğu yönünde. Teorist Saral Sarkar’ın “Ekososyalizm mi yoksa Ekokapitalizm mi?” diye sorduğu üzere dijital üretim çevresel bir felaket olabilir mi? Bilgisyarlar ya da bir çok elektronik alet küçüldükçe çevre için gittikçe dezavantajlı bir hale geliyor. Bu tarz ürünler yüksek derecede karmaşık ve birbirinden farklı materyalin bir karışımından oluşuyor. Minyatürleşme bunu daha da güçleştiriyor. Bazen bu materyalleri birbirinden ayırt etmek neredeyse imkansız hale geliyor ve bu durum geri dönüşüm için büyük bir engel oluşturuyor. Almanya tek başına yılda 120 000 ton bilgisayar hurdası üretiyor ve tüm bu hurdalar yüksek derecede zehirli maddeler içeriyor.

Bilgisayar endüstrisinin sürekli kendi kendini öven ve kıymetlendiren ideolojik aurasının kilit unsuru onun sözde “temizliğidir.” Bilgisayar endüstrisinin sözcülüğünü yapanlar kendi bilgi ve kaydileştirme esaslı sanayi devrimlerini kömür ve petrolün kullanıldığı buhar makinelerinin ve içten yanmalı motorların kirli çağıyla mukayese etmeyi pek sever. Bu ideolojik yaklaşım 1930’lı yıllarda bilgisayarı tamamıyla soyut terimlerle tanımlayan, teorisyen Alan Turing’in istenmeden sunduğu bir hediyeydi. Turing hesaplamanın gücünün içsel sınırları olduğunu, herhangi bir bilgisayarla hesabı yapılamayacak olan sayıların da olduğunu gösterebilmişti. Fakat Turing bilgisayarların hangi malzemelerle hangi materyallerden üretileceği, onun serbest enerjisinin hangi kaynaktan elde edileceğini ve bilgisayarın çalışması ile açığa çıkan ısının ne olacağı konularına bütünüyle ilgisizdi. Charless Bennett’in de yazdığı gibi bilgisayarlar serbest enerjiyi atık ısıya ve matematiksel işe dönüştüren makineler olarak düşünülebilir. İletişim ve bilgisayar teknolojisi kullanımı kapitalist sistemin üretim ve yeniden üretim döngüsüne hiçbir zaman olmadığı kadar çok dâhil edildikçe serbest enerji ihtiyacı ve sonucunda oluşan atık ısının yoğunlaşması kaçınılmaz olacaktır.

Dijital elektronik ürünlerin arkalarında bir yıkım yolu açtıkları gerçeği üretim süreçlerinin dile düşmüş sömürücü koşulları tarafından da teyit edilmekte. Çin menşeli Foxconn’un (dünyanın en büyük bilgisayar üreticisi)  merkezinde çalışan işçiler sık sık uzun çalışma saatleri ve açlık sınırındaki ücretlere karşı düzenledikleri protesto eylemlerinde işvereni intihar etmekle tehdit etmekte. Pek tabi, dijital aletler küresel düzeyde politik hareketleri geliştiren bir unsur olarak karşımıza çıkmakta. Fakat aktivistler ve akademisyenler dijitalleşmeyi överken ve tebcil ederken onun hangi şartlar altında üretildiğini açıklamayı her seferinde akıllarında tutmalıdır. İnternetin yeni bir müştereği temsil ettiğini onun maddi üretim süreçlerinin içerdiği bir çok doğal kaynağın tahribi, geniş arazilerin zehirli atıklarla kirletilmesi için müsaderesi ve bir zamanlar oralarda yaşayan nüfusun katli ya da yerinden edilmesi anlamına geldiğini problematik haline getirmeden ifade etmek imkânsızdır.

Teknoloji sorununun 21. Yüzyılın tüm dönüştürücü projelerinin merkezinde yer alan bir soru olduğunu teslim ederek bu endişelerin ne denli önemli olduğunu ancak anlayabiliriz. Bilgisayarların hem kullanımlarının etkilerini hem de üretim koşullarını incelerken kapsamlı bir bakış açısı geliştirmek hayati derecede önem arz etmektedir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YETERSİZ BAKİYE (ÖYKÜ)

Abi yetersiz bakiye diyor. Karşı taraf "ne diyor" diye sormuş olmalı telefonda. Yetersiz bakiye diyor abi. Sen ödedin değil mi geçen ayın borcunu. Abi ödedin de niye yetersiz diyor bu Allah aşkına. Sıradaki orta yaşlı hanım sabırsız. Bukleli saçlarına üfürüyor sıkıntıdan. Püf diyor. Bukle havalanıyor. Ablanın aceleden ziyade tahammülü yok gibi. Göz göze geliyorlar. Gözünü oyar adamın abla alimallah. Elinde kedi maması gözüne çarpıyor. Celal sırıtıyor en masum haliyle, abla kusura bakma hemen halledeceğim diyor. Celal'in rengi ruhsarı solmuş beti benzi atmış, alı al moru mor. Yer yarılsa içine girse. Dokunsan ağlayacak. Sinirden değil mahcubiyetten. İsmi Celal kendi pamuk. Kızdığını gören olmamıştır. Sinirleri alınmış mübarek. Hafif yanaklı, bembeyaz surat. Utanınca vücudunun bütün kanı yanaklara doluyor sanki. Bildiğin beş yaşında oğlan çocuğu. Oldu bitti utangaç Celal. Sosyal mobik mi fobik mi ondan işte. Komşunun kızı Yasemin öyle diyor. Yasemin fingirdeğin önde gideni...
Latin Amerikalı Kalkınma Eleştirileri Modern Dünya Sistemi’nin en önemli çevre unsurlarından biri olarak Latin Amerika’dan hakim kalkınma paradigmasına yönelik eleştiriler esaslı bir yekûn tutuyor. Şilili Manfred Max Neef’in, Meksikalı Gustava Esteva’nın, Kolombiyalı Arturo Escobar’ın ve makaleyi de kaleme alan Arjantinli Maristella Svampa’nın katkılarıyla ilerleyen bu eleştirel literatür hakkında bilgilendirici bir makale. Umarım faydalı olur.   Latin Amerikalı Kalkınma Eleştirileri Latin Amerika’da hakim kalkınma nosyonuna yönelik eleştirel yaklaşımlar Roma Kulübü’nün [1] 1972’de yayımladığı “Büyümenin Sınırları” raporuna kadar gider. Bu eleştiriler sürdürülebilir kalkınmadan emtia öncülerinin yayılmasına kadar uzanan geniş bir yelpazede çağdaş bir içeriğe sahiptir. Latin Amerika düşüncesindeki üç kilit meseleyi şöyle sıralayabiliriz:   1.       Tüketim toplumu eleştirisi (70-80 ler) 2.       Post kalkınmacı eleştiriler (90’...
  Han'ı irfanla okumak... Byung Chul Han çağdaş bir düşünür, 1959 doğumlu. Güney Kore asıllı, metalürji okuduktan sonra Almanya’ya göç etmiş. Berlin Üniversitesi’nde Kültür teorisi, sanat, estetik dersleri veren bir profesör. Bugünlerde “Güzeli Kurtarmak” isimli hacim olarak ince ama derinliği olan kitabını lezzetli bir tercüme ile azar azar okuyorum. Han’ın kitabını Mustafa Tatcı hocamdan yıllardır şerhlerini dinlediğim Yunus Emre ve Niyazi Mısri’nin zihnimde biriken nutukları ile birlikte okuduğumu farkettim. Böylesi çağdaş düşünürleri tanıdıkça bizim irfani geleneğimizi dünya dillerine açmanın önemine bir kez daha ikna oluyorum. Öyle sanıyorum ki çağdaş filozoflar büyük bir emek çektikten sonra bizim irfani geleneğimizin ancak kıyılarına varabilecekler ve 21. Asır bu irfanın küresel kültüre daha çok mal olduğu, daha çok anlaşıldığı bir zaman dilimi olacak. Üzülerek söylüyorum ama bu kaynağa bir kez ulaştıklarında da bizim yakın tarihimizin mahalle kavgalarından, kendi tarihi ve...