Ana içeriğe atla

BÜYÜTME HERŞEYİ KAFANDA BÖYLE

 


Mutsuzluk kapımızda, güvensizlik yanı başımızda; yabancılaşma, anlam kaybı ve hissizlik diyenler var bu duruma. İnsan insana muhtaç oysa. Dinlemeyi, paylaşmayı bilmek için acil yardım eğitimi şart değil. Gönül yarası dikişsiz, pansumansız da kapanır. 

Her şey yarış değil. bu kadar yaralanmana, yara bere içinde kalmana gerek yok. Sakin ol. büyütme herşeyi kafanda böyle. Bütün yarışları sen kazanmak zorunda değilsin. Unutma günün sonunda O’ndan başka galip yok. Yenilmek de var yazgımızda. Kayserler, Hüsrevler, Sultanlar, Şahlar da yenildi. Savaşta yenilmezsin bir gözleri ahu olur, zebun eder felek. 

Herşeyi futbol maçı gibi görme ne olur. İki tarafın kazandığı oyunlar da var. Onları öğrenebilirsin. Arenada yalnız değilsin, dillerini bilirsen aslanlar, kaplanlarla bile dost olursun, tiranlar afallar, kan görmek isteyen halk üzülür biraz, o kadar.

Herşey skor, takipçi sayısı, banka hesabı, bitkoin falan da değil. İkişer ikişer ileri saymak kadar geriye doğru saymak da zihin açar, hem de daha çok. Beyin tersine giden işlerde daha çok çalışırmış diyorlar. Üzülme bu kadar, Allah’ın arzı geniş. Dört şerit az gelir. Uçak pistinde motorla gitmek gibi düşün. Bütün denizler senin. Gökyüzünde kuşlar misal.

Bütün yolların Roma’ya çıktığı falan yok. Bütün yollar sana çıkar. Yeter ki yürümeye mecalin olsun. Enseyi karartma ne olur. Uzak, yakın yok. Uzak olan yakın, yakın olan uzak demişler. Sen kendinle ol. Bak! insanın içinde onu her şeyle irtibatlı kılan bir büyük şey var. Bir iç deniz. Dünyanın bütün karalarını istila etmiş bir deniz düşün. Boğazlardan, Cebelitarık’tan, Hürmüz’den, Malakka’dan geçen. Soğuk sıcak ülkelere göç eden.

Kapa gözlerini, bak şimdi Senegal’desin, okyanusa bakıyorsun. O okyanus çok hüzünlüdür. Siyah bir matemi vardır, bakma sen hırçın maviliğine. Sonra gece yarısı yola çık, Gambiya ırmağı boyunca ak. Banjul’den bir feribota bin. Sabahın ilk aydınlığında yanında bebeğini emziren bir anne. Gözleri kan kırmızı bakan ak sakallı siyah tenli bir dede. Çocukların dişleri bembeyaz. 

Aç gözlerini, bozkırdasın şimdi. Beypazarı’ndan Ayaş’a, gökyüzünde tabak gibi bir ay. Gaza bassan yetişecek gibisin. Kıvrım kıvrım yollar. Gecenin kalbine varıyor. İşte bu anında, tam da şimdi, binlerce, milyonlarca evrenden biri senin içinden bakıyor. Diğer bütün ihtimaller değil de şimdi tam burada senin gördüğün, duyduğun, yaşadığın şey kainatın gözü oluyor, senin de bahtın. Sev onu, razı ol. Ondan güzeli yok çünkü. Bak şu karşında gördüğün nokta var ya, yedi kıta, dokuz gezegen bilmem kaç bin galaksi hiç biri ondan farklı değil. O nokta senin noktan işte. Sen o noktasın. 

Gel şimdi elinden tut yanındakinin. Birlikte rahmet vardır, ayrılıkta zahmet. Ayrı zannettiğinle arandaki o mesafe var ya. İşte o, yazarkasadan aldığın fişte yazılı hiçbir ürünle kapanmaz. İster bir alana bir bedava olsun, ister büyük indirimli, hiçbir ürün o mesafeyi dolduramaz. 

Uzat şimdi elini. İnat etme. Bir adım at kendine. Şimdi diz dize oturun toprağa. Yeryüzünün tam ortasına. Gökte yıldız. Kalpte pırlanta bir dostluk. Bak şimdi çok güzel oldunuz. İşte sana mutluluk.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YETERSİZ BAKİYE (ÖYKÜ)

Abi yetersiz bakiye diyor. Karşı taraf "ne diyor" diye sormuş olmalı telefonda. Yetersiz bakiye diyor abi. Sen ödedin değil mi geçen ayın borcunu. Abi ödedin de niye yetersiz diyor bu Allah aşkına. Sıradaki orta yaşlı hanım sabırsız. Bukleli saçlarına üfürüyor sıkıntıdan. Püf diyor. Bukle havalanıyor. Ablanın aceleden ziyade tahammülü yok gibi. Göz göze geliyorlar. Gözünü oyar adamın abla alimallah. Elinde kedi maması gözüne çarpıyor. Celal sırıtıyor en masum haliyle, abla kusura bakma hemen halledeceğim diyor. Celal'in rengi ruhsarı solmuş beti benzi atmış, alı al moru mor. Yer yarılsa içine girse. Dokunsan ağlayacak. Sinirden değil mahcubiyetten. İsmi Celal kendi pamuk. Kızdığını gören olmamıştır. Sinirleri alınmış mübarek. Hafif yanaklı, bembeyaz surat. Utanınca vücudunun bütün kanı yanaklara doluyor sanki. Bildiğin beş yaşında oğlan çocuğu. Oldu bitti utangaç Celal. Sosyal mobik mi fobik mi ondan işte. Komşunun kızı Yasemin öyle diyor. Yasemin fingirdeğin önde gideni...
Latin Amerikalı Kalkınma Eleştirileri Modern Dünya Sistemi’nin en önemli çevre unsurlarından biri olarak Latin Amerika’dan hakim kalkınma paradigmasına yönelik eleştiriler esaslı bir yekûn tutuyor. Şilili Manfred Max Neef’in, Meksikalı Gustava Esteva’nın, Kolombiyalı Arturo Escobar’ın ve makaleyi de kaleme alan Arjantinli Maristella Svampa’nın katkılarıyla ilerleyen bu eleştirel literatür hakkında bilgilendirici bir makale. Umarım faydalı olur.   Latin Amerikalı Kalkınma Eleştirileri Latin Amerika’da hakim kalkınma nosyonuna yönelik eleştirel yaklaşımlar Roma Kulübü’nün [1] 1972’de yayımladığı “Büyümenin Sınırları” raporuna kadar gider. Bu eleştiriler sürdürülebilir kalkınmadan emtia öncülerinin yayılmasına kadar uzanan geniş bir yelpazede çağdaş bir içeriğe sahiptir. Latin Amerika düşüncesindeki üç kilit meseleyi şöyle sıralayabiliriz:   1.       Tüketim toplumu eleştirisi (70-80 ler) 2.       Post kalkınmacı eleştiriler (90’...
  Han'ı irfanla okumak... Byung Chul Han çağdaş bir düşünür, 1959 doğumlu. Güney Kore asıllı, metalürji okuduktan sonra Almanya’ya göç etmiş. Berlin Üniversitesi’nde Kültür teorisi, sanat, estetik dersleri veren bir profesör. Bugünlerde “Güzeli Kurtarmak” isimli hacim olarak ince ama derinliği olan kitabını lezzetli bir tercüme ile azar azar okuyorum. Han’ın kitabını Mustafa Tatcı hocamdan yıllardır şerhlerini dinlediğim Yunus Emre ve Niyazi Mısri’nin zihnimde biriken nutukları ile birlikte okuduğumu farkettim. Böylesi çağdaş düşünürleri tanıdıkça bizim irfani geleneğimizi dünya dillerine açmanın önemine bir kez daha ikna oluyorum. Öyle sanıyorum ki çağdaş filozoflar büyük bir emek çektikten sonra bizim irfani geleneğimizin ancak kıyılarına varabilecekler ve 21. Asır bu irfanın küresel kültüre daha çok mal olduğu, daha çok anlaşıldığı bir zaman dilimi olacak. Üzülerek söylüyorum ama bu kaynağa bir kez ulaştıklarında da bizim yakın tarihimizin mahalle kavgalarından, kendi tarihi ve...