Ana içeriğe atla

BOSNA-HERSEK; KİMLİK, KÜLTÜR VE SİYASET 2.


 

BOSNA-HERSEK;KİMLİK, KÜLTÜR VE SİYASET 2.

Sosyo Ekonomik Alanda Kadınların Durumu Üzerine Notlar

Batı ile doğunun hayali sınırları Balkan topraklarından en belirgin hatlarla da Bosna ve Hersek’ten geçer. Balkan haritası Maria Todorova’nın tabiri ile biraz da hayali sınırlar üzerinde çizilir. "Doğu'nun"   Batı’daki en uç temsillerinden biri olarak Bosna ve Hersek’in geçen yüzyıldan bugüne geçirdiği merhaleler kadın haklarının sosyo ekonomik alandaki gelişimi üzerinden de izlenebilir. 

Savaşın yıprattığı, ardında kamu binalarının %60’ının enkaza döndüğü, yorgun bir ülke bıraktığı, milliyetçilik ve militarizmin yükseldiği savaş sonrası Bosna ve Hersek toplumunda kadın olmak iyice zorlaşmıştı. Post Yugoslav ekonomilerin küresel kurumsal yapıların eşliğinde yaşadıkları geçiş süreci kimilerine göre Balkan sahasını zayıf devlet aygıtları üzerine kurulu bir çöle döndürmüştü. Aşağıda Bosna Hersek'te kadınların sosyo ekonomik durumuna dair aldığım bazı notları okuyabilirsiniz. 

 Sosyalizm sonrası dönemde piyasa ekonomisine geçiş sürecinde kadınların mağduriyetinin herkes gibi arttığı gözlenmiştir. Kadınlar erkeklere göre %6 daha az ücret almaktadır.

Dünya bankası kaynaklarına göre kadın haklarının gelişimini yavaşlatan en önemli iki etmenin kadının geleneksel- patriarkal toplumsal rolleri ve sosyalizm döneminin kalıntıları olduğu ifade edilmektedir. Kadınların toplumsal cinsiyet eşitsizliği derin köklere sahiptir ve savaş sonrası geçiş sürecinin neoliberal politikaları durumu daha da kötüleştirmektedir.

Bosna Hersek %30’lara varan rakamlarla Avrupa’nın en yüksek işsizlik oranlarına sahip ülkelerinden biridir. Genç işsizlik oranı ise neredeyse %60’dır. Fabrikalar başta olmak üzere formel iş alanlarını önemli ölçüde tahrip eden savaş döneminin yıkımının etkileri hala kendini hissettirmekte ve gri ekonominin milli gelirin %30’u ile %50’si arasında salınım gösterdiği tahmin edilmektedir. Bazı eleştirmenlerce savaş sonrası özelleştirme süreçleri aslında savaş yıllarında başlayan yerel politik elitlerin devlet imkânlarını paylaşma sürecinin bir devamı olarak okunmakta. Bosna Hersek Yugoslavya sonrası post sosyalist ekonomiler içinde kentsel ve kırsal nüfus arasındaki eşitsizliklerin en çarpıcı olanlarından biri olarak gösterilmektedir. Savaş sonrası genel yoksullaşma, sanayinin geriye gitmesi, nüfusun azalması, yüksek kamu ve özel sektör borçluluk oranları, yaşam beklentisinin düşüklüğü gibi yaygın problemlerin neredeyse hepsi Bosna Hersek’te görülebilir. Savaştan itibaren ise nüfus sürekli olarak düşmektedir. Bunun en belirgin nedeni ise ekonomik gerekçelerle ülke dışına göç edilmesidir. Bu genel ekonomik manzara içinde kadınlar en yoğun baskıyı hisseden toplum kesimidir. Aynı işi yapan erkeklere göre daha az ücret elde etmek, kamu sektöründe nispeten daha az ücret ödenen işlerde kadınların daha yoğun istihdamı, azalan sosyal güvenlik sistemi içinde kadınların evde çocuk, yaşlı ve hasta bakımı gibi hizmetlerde ücretsiz olarak emek sarfediyor olmaları ve üst düzey yönetici pozisyonlarında kadınların çok daha az görünüyor olmaları bu süreçte izlenen semptomlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kadınlar genel işsiz nüfusun %45’ini teşkil ediyor. Bunların çoğu ev hanımları ve evde ücretsiz aile işçisi olarak hizmet veren kesimi oluşturuyor. Kadınlar aynı zamanda aile şirketlerinde düzenli bir ücret almadan çalışanların da %68’ini oluşturuyor.

İkinci dünya savaşı sonrası Yugoslavya’da kadın hakları büyük ilerlemeler kaydetti. Anti Faşist Kadınlar Cephesi kadınlar arasında okuma yazma bilmeme oranının %90’lara varıyor olması ile mücadele etti. Kanun önünde eşitlik ve oy kullanma hakkının yanı sıra savaş sonrasının sanayileşme ve yeniden inşa hareketi içinde o güne kadar daha çok ev içi ve tarımsal üretim içinde çalışan kadınların kamusal istihdamı da önemli ölçüde yükseldi.  Fabrikalarda kadın istihdamı Doğu Avrupa’da bu dönem için Batı Avrupa’nın dahi önüne geçiyordu. Fabrikalar kreşleri, sosyal tesisleri, lojmanları, kantinleri ile sosyal yaşamın, dayanışmanın ve kültürel etkileşimin merkezinde yer alıyordu. Tüm bu gelişmelere rağmen kadınların dezavantajlı pozisyonu ve cinsiyet ayrımcılığı sosyalizm döneminde de hissedildi. Kadınlar daha düşük nitelikli beyaz yakalı işlerde, tekstil gibi ekonomik açından getirisi düşük endüstrilerde istihdam edildi ve siyasi ve idari pozisyonlarda kadın yönetici sayısı bu dönemde de oldukça azdı. Geleneksel ve kültürel anlayışların etkisi bu dönemde de devam etti. 1992-95 savaşı ise kadın hakları açısından mutlak bir geriye gidişti. Sosyalist dönemin kazanımları da savaş döneminin militarist ruhu ve travmatik toplumsal gelişmelerin etkisiyle önemli ölçüde aşındı.

 

Savaş sonrasının uluslararası müdahale ile şekillenen barış ortamı ekonomik politikaların neo liberal eğilimi sosyalist dönemin devleti kamusal alanda etkin kılan ve kadınlara korunaklı bir alan açan kazanımlarını aşındırırken kadını özel sektörün ve piyasa kurallarının genişlediği bir ekonomik yapı içinde daha savunmasız bıraktı ve geleneksel aile ve akrabalık bağlarına daha bağımlı hale getirdi.

 

Savaş sonrası bütçenin nispeten yüksek bir oranı %4 kadarı sosyal güvenliğe yönelirken bunun ancak %17’lik bir kısmının ülkenin işsizlik arttıkça yükselen en yoksul kesimlerine gidiyor. Önemli bir kısmı ise sosyal güvenlik anlamında nispeten avantajlı olan bir kesime ve savaş gazilerine gidiyor. Sosyal güvenlik sisteminin içermediği büyük bir toplum kesimi ise zor ekonomik ve sosyal koşullarla kendi imkânları ile başa çıkmak zorunda kalırken özellikle yaşlılar, engelliler, kırsal kesimde yaşayanlar ve piramidin en altında kalan roman nüfus gerçek anlamda bir hayat mücadelesi vermektedir.

 

Kamusal anlamda uzun süreli çocuk bakımı, yaşlı ve hasta bakımı konularında devlet desteği oldukça düşük seviyede seyrederken bu alandaki boşluğu aile fertleri özellikle de kadınlar doldurmaktadır. Bu tarz ücretsiz bir emek ise uzun vadede kadın nüfusu büyüyen yoksulluk halkasına dâhil eden etmenlerden birine dönüşüyor. Çalışan anneler için uzun süreli ve erişilebilir bir çocuk bakımının devlet tarafından yeterince sağlanamaması, ücretsiz izinler ve diğer yasal hakların yetersizliği çocuklu çalışan kadınlara çalışma hayatına ara vermek yönünde bir baskı yapıyor. Bu da kadının toplumsal anlamdaki dezavantajlı pozisyonunun sürmesine neden oluyor.

 

Kadınlar arasında kentsel ve kırsal nüfus bağlamında çarpıcı bir kutuplaşma gözlenmektedir. Hala kadın nüfusun önemli bir kısmı, %5 kadarı okuma yazma bilmemekte  ya da sadece ilkokul düzeyinde bir eğitime sahiptir bu erkek nüfusla mukayese edildiğinde iki katı kadardır. Öte yandan lisans ve lisansüstü derece bağlamında kadın ve erkek nüfusun birbirine yakın seyrettiği görülmektedir. Mevcut durumda ise kadınlar artan oranda üniversiteye devam etmekte hatta erkek nüfusu geride bırakmaktadır. Üniversite mezunu kadınların sayısındaki artış iş piyasasına da yansımaktadır öte yandan kırsal kesimde yaşayan kadınlar bu sürecin gerisinde kalmaktadır. Eğitim, sanat ve beşeri bilimler, sosyal bilimler, hukuk ve tıp araştırmalarında kadınlar erkeklerden sayıca üstün olmaya devam ederken, mühendislik ve fiziksel bilimler gibi geleneksel olarak "eril" çalışma alanlarına erkekler hâkim olmaya devam ediyor. Aynı durum ne yazık ki doktora ve sonrası için söz konusu olmamaktadır. Doktora yapan ya da akademik pozisyon elde eden erkek nüfus kadınları geride bırakmaktadır. Bunda bebek sahibi olan kadınların akademik kariyerlerine ara vermek zorunda olmasının etkisi olduğu düşünülmektedir.

Okul öncesi eğitim, ilkokul ve ortaokullar düzeyinde kadın öğretmen sayısı daha yüksekken akademik pozisyonlarda erkekler baskındır. Üniversiteden mezun olan kadın sayısı erkeklerden daha yüksek olmasına rağmen öğretim görevlisi olarak erkek sayısı daha fazla iken araştırma asistanlığı, teknik ya da idari personel olarak kadınların daha fazla kendilerine yer bulabildikleri gözlenmektedir.

 

 

Kaynak:

https://www.opendemocracy.net/en/can-europe-make-it/women-in-bosnia/

 

 

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YETERSİZ BAKİYE (ÖYKÜ)

Abi yetersiz bakiye diyor. Karşı taraf "ne diyor" diye sormuş olmalı telefonda. Yetersiz bakiye diyor abi. Sen ödedin değil mi geçen ayın borcunu. Abi ödedin de niye yetersiz diyor bu Allah aşkına. Sıradaki orta yaşlı hanım sabırsız. Bukleli saçlarına üfürüyor sıkıntıdan. Püf diyor. Bukle havalanıyor. Ablanın aceleden ziyade tahammülü yok gibi. Göz göze geliyorlar. Gözünü oyar adamın abla alimallah. Elinde kedi maması gözüne çarpıyor. Celal sırıtıyor en masum haliyle, abla kusura bakma hemen halledeceğim diyor. Celal'in rengi ruhsarı solmuş beti benzi atmış, alı al moru mor. Yer yarılsa içine girse. Dokunsan ağlayacak. Sinirden değil mahcubiyetten. İsmi Celal kendi pamuk. Kızdığını gören olmamıştır. Sinirleri alınmış mübarek. Hafif yanaklı, bembeyaz surat. Utanınca vücudunun bütün kanı yanaklara doluyor sanki. Bildiğin beş yaşında oğlan çocuğu. Oldu bitti utangaç Celal. Sosyal mobik mi fobik mi ondan işte. Komşunun kızı Yasemin öyle diyor. Yasemin fingirdeğin önde gideni...
Latin Amerikalı Kalkınma Eleştirileri Modern Dünya Sistemi’nin en önemli çevre unsurlarından biri olarak Latin Amerika’dan hakim kalkınma paradigmasına yönelik eleştiriler esaslı bir yekûn tutuyor. Şilili Manfred Max Neef’in, Meksikalı Gustava Esteva’nın, Kolombiyalı Arturo Escobar’ın ve makaleyi de kaleme alan Arjantinli Maristella Svampa’nın katkılarıyla ilerleyen bu eleştirel literatür hakkında bilgilendirici bir makale. Umarım faydalı olur.   Latin Amerikalı Kalkınma Eleştirileri Latin Amerika’da hakim kalkınma nosyonuna yönelik eleştirel yaklaşımlar Roma Kulübü’nün [1] 1972’de yayımladığı “Büyümenin Sınırları” raporuna kadar gider. Bu eleştiriler sürdürülebilir kalkınmadan emtia öncülerinin yayılmasına kadar uzanan geniş bir yelpazede çağdaş bir içeriğe sahiptir. Latin Amerika düşüncesindeki üç kilit meseleyi şöyle sıralayabiliriz:   1.       Tüketim toplumu eleştirisi (70-80 ler) 2.       Post kalkınmacı eleştiriler (90’...
  Han'ı irfanla okumak... Byung Chul Han çağdaş bir düşünür, 1959 doğumlu. Güney Kore asıllı, metalürji okuduktan sonra Almanya’ya göç etmiş. Berlin Üniversitesi’nde Kültür teorisi, sanat, estetik dersleri veren bir profesör. Bugünlerde “Güzeli Kurtarmak” isimli hacim olarak ince ama derinliği olan kitabını lezzetli bir tercüme ile azar azar okuyorum. Han’ın kitabını Mustafa Tatcı hocamdan yıllardır şerhlerini dinlediğim Yunus Emre ve Niyazi Mısri’nin zihnimde biriken nutukları ile birlikte okuduğumu farkettim. Böylesi çağdaş düşünürleri tanıdıkça bizim irfani geleneğimizi dünya dillerine açmanın önemine bir kez daha ikna oluyorum. Öyle sanıyorum ki çağdaş filozoflar büyük bir emek çektikten sonra bizim irfani geleneğimizin ancak kıyılarına varabilecekler ve 21. Asır bu irfanın küresel kültüre daha çok mal olduğu, daha çok anlaşıldığı bir zaman dilimi olacak. Üzülerek söylüyorum ama bu kaynağa bir kez ulaştıklarında da bizim yakın tarihimizin mahalle kavgalarından, kendi tarihi ve...