Ana içeriğe atla

Minibüste (Mini Öykü)

 

Minibüste (Mini Öykü)






Minibüse biniyorum son günlerde. Benimki mazot fiyatlarından tasarruf için değil açık söyleyeyim, trafikten usandım. Oturacak yer buldun mu hele ki şoför yanında, minibüs tadından yenmez. Bakın metro ya da otobüs demiyorum minibüs diyorum, dikkatinizi çekerim. Otobüs büyük, kalabalık, anonim. Hele metro koca bir bulvarda, AVM’de seyahat eder gibisiniz. İnenler binenler, sanki tek bir vücut gibi uzayıp kısalarak hareket eden bir kalabalık, birbirinin aynı, işe giden, işten gelen hatları silinmiş, maskelerden önce umumi yorgun bir ifadenin ardına saklanmış yüzler. Bezgin bedenler, feri gitmiş gözler.
Ama minibüsler öyle mi. Metro büyükşehirse, otobüs şehir, minibüs kasaba…Ha minibüs ha mahalle kahvesi. Bindiğiniz anda bir aile sofrasına, ihtiyar heyeti toplantısına, hele keyifli bir şoföre denk gelmişseniz hafiften Ankara havası açmışsa bildiğiniz mahalle düğününe düştünüz demektir. Tadını çıkarın.
Minibüste metrodaki gibi bir köşeye çekileyim, kulaklığımı takayım kendi alemime dalayım demeniz pek mümkün değil. Hamama giren terler, düğüne giden oynar. Çare yok. Elden ele halaya girersiniz. Bakın size bir taktik vereyim, kulağınıza küpe olsun, yeri gelir hayat kurtarır; ola ki bir düğüne gittiniz ve kaderin sevki ile bilmediğiniz bir halaya girdiniz ve çıkmak gibi imkânınız yok, o vakit kendinizi serbest bırakın, halayın akışına göre esneyin, yaylanın, sağa sola, müziğin ritmi, halay başının mendili sizi götürür gideceğiniz yere. Minibüste de aynı taktik, unutmayın. Rahat edeyim derseniz halaya girin hemen ve kendinizi ritmine bırakın. Biri para mı uzattı düşünmeden alın ve elinizin yetiştiği en yakın diğer avucun içine bırakın. Şoför para üstünü geri mi gönderiyor, bir başkası nasıl olsa alır demeden atılın, ikiletmeden hemen alın ve bu şimdi kimindi diye düşünmeden arkadan uzanan ilk avucun içine bırakın. Mutlu olursunuz, içinize bir akışın, bir bütünün, bir zincirin parçası olmanın tarifsiz neşesi dolar. O an için hayat hiç olmadığı kadar anlama kavuşur. Hafife almayın, burun kıvırmayın. Yapın bunu.
Minibüste şoför kasaba belediye başkanı ya da mahallenin muhtarı gibidir. Direksiyondadır ama yolculuğun kısa mesafeli olduğunu bilir, geçici bir süre için, son durağa kadar, çok büyütmez işi. Perdeleri, duvarları azdır; özel kalemler, randevular, sekretaryalar, danışmanlarla çevrilmemiştir, yolcu istediğinde hemen ulaşır şoföre. Despot, patron, kral havalarında kibirli şoförü sevmez bizim milletimiz. Müsait bir yerde inecek var deyip durak olmasa da inebilsin, para üstü çıkışmazsa mühim değil abla sonra verirsin, canın sağ olsun denilsin, arada laf sokabilsin, münakaşa edebilsin ister.
Gerçi hepsini de bir Sefer Abi bir Çiçek Abbas sanmayın, arada atarlısı denk gelirse işin rengi değişir. Şoför milleti de az değil. Arkalar bomboş der mesela. Duyan da üç metrelik minibüsün arka yerinde ne bileyim kruz gemisi, havaalanı var zanneder, oralar bomboş biraz yanaşalım diye bindirir ardından. Sıkıysa sesini çıkar, kuzu gibi sokulursun yanındakine, insan kardeşine. Soğuk havalarda camlar buhar yapınca bildiğin nohutlu pilav büfesi, bir çay söyleyesin gelir.
Bir de iş adamları vardır şoför milletinin arasında, telefonu susmaz. İş bitirirler, iş bağlarlar artarda. Anlatır da anlatır. Karşıdakini de duyabiliyorsan bildiğin dizi film hiç canın sıkılmaz. Kırk dakikalık yol olur sana beş dakika. Arada günlük ekonomik analizini de alırsın bedavaya. Kıymetini bil.
Araba alır satarlar en çok. Sıkı pazarlıkçıdır, senin hatrın olmasa o para verilmez senin arabaya, değişeni çok motoru sağır, çiziği boldur çünkü. Kapora vereni, koyun alıp satanı gördüm. Kurbanda Kars’tan amcaoğlusu ile kurbanlık getirip satacaklarmış, hatta bir keresinde biritish fold kedi yavrusu satıyordu genç delikanlı şoför tanesi 2500’den, dört tane daha var diyordu bir yandan, hepsini satınca çay ocağı açacaklarmış bilmem ne hanında. Yeni nesil bitkoinden borsadan haberdar. Alıyor satıyor mütemadiyen. Hiç radyoda televizyonda ekonomi haberi dinleyeceğim diye yorulma, bunlar bildiğin ekonomist, hem de anladığın dilden, mazot, gübre fiyatları, altın döviz, faizler derken günlük ekonomik analizini alırsın tam kıvamında fazlası ıvırzıvır, anlayana sivri sinek saz.
Gerçi ben şoförün de duygulusunu severim. Duygulu şoförün arabasını konsolundaki aksesuarından, çıkartmalarından, yazılarından, radyosunda, cep telefonunda çalan müziğinden anlarsın. Düşüncelidir, dertlidir, camdan sarkan sol elinde sigara olabilir, sıkışmış trafikte bile ötelere, uzaklara bakar, sanki hemen öndeki otobüsün sırtında leylanın resmini görmüş mecnun gibi kısık gözlerle dalar gider.
Bu sabah şanslı günümdeyim. Minibüs Sıhhiye minibüsü üçüncü dakikada geldi. Üç beş kişi var içerde şoför yanı da boş, geçtim kuruldum. Küsuratıyla parayı önceden tam hazırlamışım, hemen tertibatı aldım, kulaklık, kitap, 45 dakikalık vip’i keyfime diyecek yok, bir de filtre kahve verseler minibüslerde, şaka şaka, abartma çok düşkünsen kahveye sabah çıkarken termosa doldur bizahmet. Derken arkadan tiz bir ses kulaklıktaki şopenin nokturnlerini deldi geçti. Abla çok kızgın. Göz göze gelmeden çaktırmadan baktım, bu durumlarda doğrudan bakmamak en iyisi, arada sen de nasibini alırsın alimallah. Şoföre kızgın abla. Ağır gidiyormuş, sallana sallana yarım saatlik yolu bir saatte alıyormuş, yetişecek yeri varmış. Şoförün para kutusuna bakıyorum bozukluklar elli kuruş, bir liralar, kağıt para kısmı neredeyse boş. Tam düşündüğüm gibi şoförün argümanlar ekonomik temelli başlıyor. Abla mazot parasından haberin var mı bu arabanın Sıhhiyeye bir seferi yetmiş lira. Abla altta kalmıyor, cin gibi, sizin dakikanız yok mu bak arkadaki seni yakaladı diyor. Şoför bir yandan cevap yetiştiriyor bir yandan arkadaki varmadan bir sonraki durağa varmak için gazlıyor, sanki abla için hızlanmış gibi yapıyor, tamam abla hızlandık diyor. Abla sürdürüyor, bu memleketin derdi herkesin haklı olması zaten diyor, biri de çıkıp ben haksızım dese düze çıkacağız diye söyleniyor. Şoför pes etmiyor, aradan veriştiriyor, haftaya minibüse yeni zamlar geliyor abla merak etme sen. Abla eyvallah sen de haklısın diyor inerken. Şoför arkasından söyleniyor “ana muhalefet mübarek” gözü öndeki minibüste ondan önce yolcuyu alayım diye sarı ışık kırmızıya dönerken geçiyor.
Geçmesin diyorum minibüsler. Saat gibi işleyen, kartlı, otomatlı otobüsler, metrolar, üniformalı şoförler de olsun olmasına ama oğlanlar da yaşasa minibüs muhabbetini ucundan kıyısından ne olur sanki zarar mı ederiz, dronlu taksiler çağında bile olsun minibüsler. Dronlu minibüs fena mı, müsait yerde inmesi azcık zor olur, olsun o kadar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YETERSİZ BAKİYE (ÖYKÜ)

Abi yetersiz bakiye diyor. Karşı taraf "ne diyor" diye sormuş olmalı telefonda. Yetersiz bakiye diyor abi. Sen ödedin değil mi geçen ayın borcunu. Abi ödedin de niye yetersiz diyor bu Allah aşkına. Sıradaki orta yaşlı hanım sabırsız. Bukleli saçlarına üfürüyor sıkıntıdan. Püf diyor. Bukle havalanıyor. Ablanın aceleden ziyade tahammülü yok gibi. Göz göze geliyorlar. Gözünü oyar adamın abla alimallah. Elinde kedi maması gözüne çarpıyor. Celal sırıtıyor en masum haliyle, abla kusura bakma hemen halledeceğim diyor. Celal'in rengi ruhsarı solmuş beti benzi atmış, alı al moru mor. Yer yarılsa içine girse. Dokunsan ağlayacak. Sinirden değil mahcubiyetten. İsmi Celal kendi pamuk. Kızdığını gören olmamıştır. Sinirleri alınmış mübarek. Hafif yanaklı, bembeyaz surat. Utanınca vücudunun bütün kanı yanaklara doluyor sanki. Bildiğin beş yaşında oğlan çocuğu. Oldu bitti utangaç Celal. Sosyal mobik mi fobik mi ondan işte. Komşunun kızı Yasemin öyle diyor. Yasemin fingirdeğin önde gideni...
Latin Amerikalı Kalkınma Eleştirileri Modern Dünya Sistemi’nin en önemli çevre unsurlarından biri olarak Latin Amerika’dan hakim kalkınma paradigmasına yönelik eleştiriler esaslı bir yekûn tutuyor. Şilili Manfred Max Neef’in, Meksikalı Gustava Esteva’nın, Kolombiyalı Arturo Escobar’ın ve makaleyi de kaleme alan Arjantinli Maristella Svampa’nın katkılarıyla ilerleyen bu eleştirel literatür hakkında bilgilendirici bir makale. Umarım faydalı olur.   Latin Amerikalı Kalkınma Eleştirileri Latin Amerika’da hakim kalkınma nosyonuna yönelik eleştirel yaklaşımlar Roma Kulübü’nün [1] 1972’de yayımladığı “Büyümenin Sınırları” raporuna kadar gider. Bu eleştiriler sürdürülebilir kalkınmadan emtia öncülerinin yayılmasına kadar uzanan geniş bir yelpazede çağdaş bir içeriğe sahiptir. Latin Amerika düşüncesindeki üç kilit meseleyi şöyle sıralayabiliriz:   1.       Tüketim toplumu eleştirisi (70-80 ler) 2.       Post kalkınmacı eleştiriler (90’...
  Han'ı irfanla okumak... Byung Chul Han çağdaş bir düşünür, 1959 doğumlu. Güney Kore asıllı, metalürji okuduktan sonra Almanya’ya göç etmiş. Berlin Üniversitesi’nde Kültür teorisi, sanat, estetik dersleri veren bir profesör. Bugünlerde “Güzeli Kurtarmak” isimli hacim olarak ince ama derinliği olan kitabını lezzetli bir tercüme ile azar azar okuyorum. Han’ın kitabını Mustafa Tatcı hocamdan yıllardır şerhlerini dinlediğim Yunus Emre ve Niyazi Mısri’nin zihnimde biriken nutukları ile birlikte okuduğumu farkettim. Böylesi çağdaş düşünürleri tanıdıkça bizim irfani geleneğimizi dünya dillerine açmanın önemine bir kez daha ikna oluyorum. Öyle sanıyorum ki çağdaş filozoflar büyük bir emek çektikten sonra bizim irfani geleneğimizin ancak kıyılarına varabilecekler ve 21. Asır bu irfanın küresel kültüre daha çok mal olduğu, daha çok anlaşıldığı bir zaman dilimi olacak. Üzülerek söylüyorum ama bu kaynağa bir kez ulaştıklarında da bizim yakın tarihimizin mahalle kavgalarından, kendi tarihi ve...