Ana içeriğe atla

ROMAN SANATI

 




Başıma ne geldiyse bu romanlar yüzünden. 10 yaşımda Steinbeck’in Fareler ve İnsanlarını okuduğumu hatırlıyorum. Etkilenmiş olmalıyım ki sonradan bir kez daha okuyacağım “Bitmeyen Kavga ve Gazap Üzümlerini” de bir nefeste okuyuvermiştim. Ne sokak oyunları ne de zaten jetonuna güç yetiremediğim hemen “game over” olup hep tadı damağımda kalan atari oyunlarıyla da birbirimize hiç yüz vermedik. Kemalettin Tuğcuları zaten öncesinden okulun kütüphanesinden alıp okumuştum üzerine bir de babamın sendikacı arkadaşlarının verdiği Kemal Tahirler de eklenince toplumsal gerçekçi bilincim erken yaşta uyanıverdi. İdeolojilerle başım pek hoş olmadı lakin sonradan hangi ideoloji dükkanına girdiysem hep soldaki tezgaha daha bir merakla bakar oldum. Romanlarda toplumsal olan daha çok ilgimi çekti. Raskolnikov’un iç çatışmalarından çok tavan arasındaki yoksul öğrenci odası ya da Sonya Semyonoviç’in evinin sefaleti gözümün önünden gitmedi günlerce.
Bir de işin aslı romanların kurgusal, hayali hatta zaman zaman ütopik dünyası hep daha tatlı geldi. Gerçekçi, hesabını kitabını bilen, tezgahı iyi yere açan, kendini yormadan aradan çıkan, güneşli günlerde gölgeyi, yağmur yağınca saçak dibini hemen buluveren bir adam olamadıysam bunun yegane mesulü romanlardır.
Şimdi bu yaşa gelince, romana teknik bir gözle bakmak da benim işim değilmiş, anladım. Romanın tekniğini de bilmeyivereyim. İnsan sevdiği şeye çok yakından bakmayacak. Ne bileyim unsurlarına, karakterlerine, tiplerine, zamanına, mekanına, kurgusuna, anlatım tekniklerine, bilinç akışlarına falan dalıp da o en unutamadığınız romanları okumak bana biraz insanın sevdiğine anatomi uzmanı, cerrah gözüyle bakması gibi geliyor. Ona çok yakışan yüzündeki o solgun pembelik aslında anemidenmiş, ya da deniz gözleri aslında kalıtımsal bir hastalıktanmış gibi, doktor gözü işte bilirsiniz. Bundan sonra roman ve hikaye üzerine teknik pek bir şey okumamaya karar verdim. Varsın sevdiğimin tahlil, röntgen sonuçlarını da bilmeyivereyim. O öyle bütün endamıyla, gizemli edasıyla orada dursun ben arada koşturmacadan sıkılınca gidip bir kahvesini içeyim. Arada bir sarmaş dolaş olalım birlikte akan suya, gökyüzüne, uzaklara bakalım yeter.
Güzel sadece güzel olarak kalsın.
Ama yine de abartma roman da her güzel gibi fani, insanı anlatan biçimlerden sadece biri, fazla anlam yükleme, o da gelir geçer, muradını anlamaya çalış, azıcık profesyonel ol diyen olursa ona da hiç itiraz etmem. Meşrebim uyar oğlu, "çok haklısın" der geçerim. Hatta bir de kitap öneririm. Mehmet Tekin hocanın Roman Sanatı mesela. Romana yakından bakmak isteyenler için gayet muhtasar, özlü bir kitap. Okuyanına hayırlı olsun...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YETERSİZ BAKİYE (ÖYKÜ)

Abi yetersiz bakiye diyor. Karşı taraf "ne diyor" diye sormuş olmalı telefonda. Yetersiz bakiye diyor abi. Sen ödedin değil mi geçen ayın borcunu. Abi ödedin de niye yetersiz diyor bu Allah aşkına. Sıradaki orta yaşlı hanım sabırsız. Bukleli saçlarına üfürüyor sıkıntıdan. Püf diyor. Bukle havalanıyor. Ablanın aceleden ziyade tahammülü yok gibi. Göz göze geliyorlar. Gözünü oyar adamın abla alimallah. Elinde kedi maması gözüne çarpıyor. Celal sırıtıyor en masum haliyle, abla kusura bakma hemen halledeceğim diyor. Celal'in rengi ruhsarı solmuş beti benzi atmış, alı al moru mor. Yer yarılsa içine girse. Dokunsan ağlayacak. Sinirden değil mahcubiyetten. İsmi Celal kendi pamuk. Kızdığını gören olmamıştır. Sinirleri alınmış mübarek. Hafif yanaklı, bembeyaz surat. Utanınca vücudunun bütün kanı yanaklara doluyor sanki. Bildiğin beş yaşında oğlan çocuğu. Oldu bitti utangaç Celal. Sosyal mobik mi fobik mi ondan işte. Komşunun kızı Yasemin öyle diyor. Yasemin fingirdeğin önde gideni...
Latin Amerikalı Kalkınma Eleştirileri Modern Dünya Sistemi’nin en önemli çevre unsurlarından biri olarak Latin Amerika’dan hakim kalkınma paradigmasına yönelik eleştiriler esaslı bir yekûn tutuyor. Şilili Manfred Max Neef’in, Meksikalı Gustava Esteva’nın, Kolombiyalı Arturo Escobar’ın ve makaleyi de kaleme alan Arjantinli Maristella Svampa’nın katkılarıyla ilerleyen bu eleştirel literatür hakkında bilgilendirici bir makale. Umarım faydalı olur.   Latin Amerikalı Kalkınma Eleştirileri Latin Amerika’da hakim kalkınma nosyonuna yönelik eleştirel yaklaşımlar Roma Kulübü’nün [1] 1972’de yayımladığı “Büyümenin Sınırları” raporuna kadar gider. Bu eleştiriler sürdürülebilir kalkınmadan emtia öncülerinin yayılmasına kadar uzanan geniş bir yelpazede çağdaş bir içeriğe sahiptir. Latin Amerika düşüncesindeki üç kilit meseleyi şöyle sıralayabiliriz:   1.       Tüketim toplumu eleştirisi (70-80 ler) 2.       Post kalkınmacı eleştiriler (90’...
  Han'ı irfanla okumak... Byung Chul Han çağdaş bir düşünür, 1959 doğumlu. Güney Kore asıllı, metalürji okuduktan sonra Almanya’ya göç etmiş. Berlin Üniversitesi’nde Kültür teorisi, sanat, estetik dersleri veren bir profesör. Bugünlerde “Güzeli Kurtarmak” isimli hacim olarak ince ama derinliği olan kitabını lezzetli bir tercüme ile azar azar okuyorum. Han’ın kitabını Mustafa Tatcı hocamdan yıllardır şerhlerini dinlediğim Yunus Emre ve Niyazi Mısri’nin zihnimde biriken nutukları ile birlikte okuduğumu farkettim. Böylesi çağdaş düşünürleri tanıdıkça bizim irfani geleneğimizi dünya dillerine açmanın önemine bir kez daha ikna oluyorum. Öyle sanıyorum ki çağdaş filozoflar büyük bir emek çektikten sonra bizim irfani geleneğimizin ancak kıyılarına varabilecekler ve 21. Asır bu irfanın küresel kültüre daha çok mal olduğu, daha çok anlaşıldığı bir zaman dilimi olacak. Üzülerek söylüyorum ama bu kaynağa bir kez ulaştıklarında da bizim yakın tarihimizin mahalle kavgalarından, kendi tarihi ve...