Ana içeriğe atla

Sen Dünyayı Kurtar Analar Çorba Kaynatıyor...

 

Başkasını bilmem ben yemeklerden en çok çorbaları severim. Serde var çorbacılık. Her memleketin çorbası kendine güzel. Tahıl memleketinde tahıl sebze memleketinde sebze. Tarhanası, yoğurtlusu, ayranlısı, mercimeği, mısırı, yarması, unu, yarpuzu, nohutu, pirinci…Kim ne almışsa toprak anadan yine topraktan bir çanağa koyup suyunu yağını ekleyip ateşe sürüyor. Üzerinde dumanı tüttü mü, kaşıkla gitsin.

 

Bosna'nın Tarhanası (trahana)


Şuraba. Tuzlu, yağlı, bol sulu. Fakiri buğdayı kaynatsın, zengini yahniyi, paçayı. Ne fark eder, ağız tadın iştahın olsun yeter. Keyifle yenen tarhana baldan tatlı. İlla lebeniye, ezo gelin, paça, bey, düğün, analı kızlı arama domates, havuç, pancar, karalahanadan da olur. Ha sade suya ha et, tavuk suyuna çorba sıcak olsun yeter, bir de neşe olsun, çoluk çocuk, dostlar olsun sofrada. Yanında da gevreğinden ekmek, biraz turşu, biber varsa günü kurtardın demektir. Kurtarmak az gelir ucuzundan ziyafete kondun, yumul gitsin.

 

Evi ev yapan çorbadır, çorbayı kaynatan da ana. Mutfağında salçalı soğan kokusunun, merhametli elleri ile çorba karıştıran bir de türkü söyleyen anaların ve çorba dumanının olduğu evlere yuva denir. Gerisi sosyal konut. Ana dediysem bazı babalar da artık ana sayılır. Ev babaları. Bir doğurmaları eksik başka ne ararsan var. Eee zaman bu değişir. İnsan da. Toplumsal cinsiyet şu bu meselelerini çok bilenler konuşsun. Ben ona buna bakmam çorbayı kim kaynatıyorsa hanede ana da o baba da…

 

Dinler, inançlar tarihi ile uğraşanlara sormalı ama bana öyle geliyor ki çorba cennet taamı. Birleştiren, bölüştüren, onaran, şifa veren çorba sadece bu dünyadan olamaz. Ey kendini arayanlar, derdine derman soranlar o terapi bu terapi koşturmayın, Çorba kaynatın. Başkasının değil kendi çorbanızı.

 

Afrika’dan, Amerika’ya her memleket kendi çorbasıyla övünsün ama bizim memleketin çorbasını içen başka çorba ararsa bıldırcın etini bırakıp sarımsak kovalayanlardan farkı kalmaz baştan söyleyeyim. Yok rusun borşu, japonun misosu, afrikanın bangası, ispanyanın gazpaçosu, kuzey afrikanın friğimiymiş neymiş süzme mercimekle yayla çorbasının eline su dökemez hiç biri.  Küreseli de bilin ama önce yerelin kıymetini bilin.

 

Modern zamanlar çorbayı da hızlı ve pratik seviyor. Kimsenin uzun uzun çorba karıştırmaya zamanı yok. Sıcak yaz günlerinde evlerin balkonlarına, damlarına serilip kurutulan tarhanalar kaynar suya ufalanıp kışın kolayından sofraya konurdu. Şimdilerde marketten hızlı çorbanı koy tencereye hatta mug’ına karıştır gitsin. Türlü çeşit, kemik sulu, paça çorbası bile var. Bana hiç nodıl demeyin, fena halde mıdıllanırım. Ömründe bir kere bol kırmızı biberli, domatesli, tereyağlı erişte çorbası içmeyenler bana kalkıp korelinin sade suya hamurunu ne olur övmesin.

 

Tarih dersi vermeyelim şimdi merak eden gugıllayıp okusun. Ecdad da çorbanın değerini bilmiş. Divan toplantılarında verilen çorba pek mühimmiş. Yeniçerinin ağası o çorbayı içerse asker idareden memnun, içmezse işler karışık demekmiş. O yüzden askerin düzenini disiplinini sağlayan komutanlara çorbacı denmiş bir zaman. Askerin kafası bozulursa kazanı devirir canım çorbayı dökermiş. Çorba dökülürse fitne başladı demekmiş.

 

Şimdi de öyle, siyasetten hiç anlamam ama basit bir vatandaş olarak siyasetle uğraşan abilerime önerim çorbaya odaklansınlar. Çorba kaynıyorsa analar memnun, analar memnunsa haneler mutlu mesuttur. Hiç yabana atmayın hafife almayın bu çorba işini. Dünyayı yönetmenin çorbayı karıştırmakla çok derinden bir ilgisi var. Demedi demeyin.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YETERSİZ BAKİYE (ÖYKÜ)

Abi yetersiz bakiye diyor. Karşı taraf "ne diyor" diye sormuş olmalı telefonda. Yetersiz bakiye diyor abi. Sen ödedin değil mi geçen ayın borcunu. Abi ödedin de niye yetersiz diyor bu Allah aşkına. Sıradaki orta yaşlı hanım sabırsız. Bukleli saçlarına üfürüyor sıkıntıdan. Püf diyor. Bukle havalanıyor. Ablanın aceleden ziyade tahammülü yok gibi. Göz göze geliyorlar. Gözünü oyar adamın abla alimallah. Elinde kedi maması gözüne çarpıyor. Celal sırıtıyor en masum haliyle, abla kusura bakma hemen halledeceğim diyor. Celal'in rengi ruhsarı solmuş beti benzi atmış, alı al moru mor. Yer yarılsa içine girse. Dokunsan ağlayacak. Sinirden değil mahcubiyetten. İsmi Celal kendi pamuk. Kızdığını gören olmamıştır. Sinirleri alınmış mübarek. Hafif yanaklı, bembeyaz surat. Utanınca vücudunun bütün kanı yanaklara doluyor sanki. Bildiğin beş yaşında oğlan çocuğu. Oldu bitti utangaç Celal. Sosyal mobik mi fobik mi ondan işte. Komşunun kızı Yasemin öyle diyor. Yasemin fingirdeğin önde gideni...
Latin Amerikalı Kalkınma Eleştirileri Modern Dünya Sistemi’nin en önemli çevre unsurlarından biri olarak Latin Amerika’dan hakim kalkınma paradigmasına yönelik eleştiriler esaslı bir yekûn tutuyor. Şilili Manfred Max Neef’in, Meksikalı Gustava Esteva’nın, Kolombiyalı Arturo Escobar’ın ve makaleyi de kaleme alan Arjantinli Maristella Svampa’nın katkılarıyla ilerleyen bu eleştirel literatür hakkında bilgilendirici bir makale. Umarım faydalı olur.   Latin Amerikalı Kalkınma Eleştirileri Latin Amerika’da hakim kalkınma nosyonuna yönelik eleştirel yaklaşımlar Roma Kulübü’nün [1] 1972’de yayımladığı “Büyümenin Sınırları” raporuna kadar gider. Bu eleştiriler sürdürülebilir kalkınmadan emtia öncülerinin yayılmasına kadar uzanan geniş bir yelpazede çağdaş bir içeriğe sahiptir. Latin Amerika düşüncesindeki üç kilit meseleyi şöyle sıralayabiliriz:   1.       Tüketim toplumu eleştirisi (70-80 ler) 2.       Post kalkınmacı eleştiriler (90’...
  Han'ı irfanla okumak... Byung Chul Han çağdaş bir düşünür, 1959 doğumlu. Güney Kore asıllı, metalürji okuduktan sonra Almanya’ya göç etmiş. Berlin Üniversitesi’nde Kültür teorisi, sanat, estetik dersleri veren bir profesör. Bugünlerde “Güzeli Kurtarmak” isimli hacim olarak ince ama derinliği olan kitabını lezzetli bir tercüme ile azar azar okuyorum. Han’ın kitabını Mustafa Tatcı hocamdan yıllardır şerhlerini dinlediğim Yunus Emre ve Niyazi Mısri’nin zihnimde biriken nutukları ile birlikte okuduğumu farkettim. Böylesi çağdaş düşünürleri tanıdıkça bizim irfani geleneğimizi dünya dillerine açmanın önemine bir kez daha ikna oluyorum. Öyle sanıyorum ki çağdaş filozoflar büyük bir emek çektikten sonra bizim irfani geleneğimizin ancak kıyılarına varabilecekler ve 21. Asır bu irfanın küresel kültüre daha çok mal olduğu, daha çok anlaşıldığı bir zaman dilimi olacak. Üzülerek söylüyorum ama bu kaynağa bir kez ulaştıklarında da bizim yakın tarihimizin mahalle kavgalarından, kendi tarihi ve...