Az durun, bir şey kaçırmazsınız.
Herşeyin fazlası zarar. Aşırı sulama ya da gübre de bitkilere zarar verir. Umarım biz de yakında aşırı doz iletişimden kurumayız. İnsanın bitkilerle diğer canlılarla bir yakınlığı var. Aynı hava, su, toprak içinde şekilleniyoruz. Bunu sizlere bilgiçlik taslamak için yazmıyorum haşa, insanın da tıpkı bir saksıdaki bitki gibi maruz kaldığı maddi şartların (daha görünür olan) ve manevi şartların (henüz görünmeyen) etkisi altında olduğunu anlatmak için sadece. Sözü uzatmadan; bizi yapa, imal eden tüm bu şartlara ideoloji diyebiliriz. Ideolojiler çağı sona erdi demeyin, zira bitmedi sadece form değiştirdi. Katı halden ne bileyim sıvı ya da gaz haline dönüştü. Inceldi, seyreldi, hafifleşti içimize sızdı. Eskiden kaba törensellikler içinde daha katı ve sert yöntemlerle hayatımızı çevreleyen ideolojiler bu gün daha parlak daha renkli kıyafetlerle arzı endam ediyor. Içimizi dolduruyor. Bizi şekillendiriyor. Zihnimizi olduğu kadar bedenimizi de…
Orwell’ın çok satan, az okunan daha da az anlaşılan 1984’ü 75 yıl önce ilk baskısını yapmıştı. Büyük birader parmak sallayan çatık kaşlı formunu çoktan terk etti, artık türlü modelleri ile satın aldığımız cebimize sığan koynumuzda gezdirdiğimiz sarılıp uyuduğumuz en sevimli haliyle hayatımızın tek hakimi.
Yeni zamanın ideolojisi ekrandır. Dikkatimizi (-sizliğimizi), beğenimizi, zevklerimizi (zevksizliğimizi), derinliğimizi (yüzeyselliğimizi), aşklarımızı (aşksızlığımızı), inancımızı (inançsızlığımızı), politik duruşumuzu (duruşsuzluğumuzu) en çok etkileyen kontrol eden ideoloji ekranın yok gibi görünen ama içimize sızan parlaklığıdır.
Ne düşüncelerimiz ne de duygularımız ekranın hızına yetişemiyor, uyum sağlayamıyor. Hepimiz biraz alık, biraz şaşkınız. Gafil gezip duruyoruz reelsler, videolar, fotolar arasında. Mazlumlara üzülüp, kötülere öfkelenirken, gülmeceli videolara sırıtıp, gurme videolarıyla acıkıp hemen ardından diyet videolarıyla göbek yağlarımızın farkına varıyoruz bir anda 15 saniyelik bir video ile antik felsefeye dalıp, şanlı tarihin sayfalarında gezip hemen ardından 70’lerden bir şarkı ile azcık hislenip koşarak kendimizi akdeniz pilajlarında kızgın kumlardan serin sulara atıyoruz, yatırım tavsiyeleri ile zengin olmaya heveslenip, hemen ardından yüce dağların zirvelerine gözümüzü dikiyoruz, borsa çubuklarına tırmanmaya niyet ediyoruz yarı yolda lotumuz tükeniyor yazık, mağlubiyetin verdiği ümitsizlikle kamping videolarıyla özgür yaşamın sakin ve derin göllerin kenarına çadır kuruyoruz, gece çökmeden sıkılıp tam tekmil bir kahvaltı masasına kuruluyoruz gecenin bir yarısı, oysa daha yıldızları seyredecektik. Hazreti Mevlana ve Şems videoları ile ilahi aşka kanat vurup aniden hızlı piskoloji videolarıyla motivasyonumuzu zirveye çıkarıp obsesyonlarımıza narsistik kişilik bozukluklarımıza ve antidepresanlar yerine kantaron otlarına sarılıyoruz.
Dramatik. Günün sonunda bir orda bir burada ömür tüketiyoruz. Duygularımız kafamız karmakarışık bir orada bir burada menzilini umutmuş sanal seyyahlar olarak dijital çölde yolumuzu kaybediyoruz.
Dijital detokslar diyetler, bu yazı da olduğu gibi aynı ideolojinin içinde çırpınan eleştiriler bir çözüm müdür bilemem. Lakin halimiz hal, hayatımız hayat değil. Ortayaşlı bir abiniz, kardeşiniz olarak benden söylemesi, yol yakınken dönün. Az bir durun. Az bir ekranın dışından bakın, hiç olmazsa açısını değiştirin, genişletin. Ömür gelip geçiyor.

Yorumlar
Yorum Gönder