Ali’yi sevdim Ali’yi
Kosova’da Yakova’da olmalı; bir rıfai tekkesinin
önünde gül ağacının dibinde durduk. Mor menekşe boynun eğdi, gül kızardı
hicabından. Sümbülün rayihasın duyduk cananın perçeminde. Sonra badı saba esti kuy-ı
yârden koku geldi. Esridik. Zülfü açılsın ay yüzü görünsün dilerken başımıza
sevdaların en perişanı geldi, ne ad kaldı ne de san. Böyle dağınık kaldık şahane oldu. Gözlerim kan
çanağı, kanlı gözyaşı döktüm gülün dibine. Gül halimden anladı. İçeri gel dedi.
Kazan kaynadı. Ziller kavuştu, bendirler vuruldu, kudüm en kadim en tok sesiyle
az söyledi öz söyledi. Can kulak oldu her yer tek bir ağızdan Ali dedi. Ali’yi
sevdim Ali’yi. Ali’yi sevdim Ali’yi.
Kalktık bir turnanın ardına düştük. Cakova’da
bulduk bir dört duvar. Mücerred alınlarıyla akı karasından çok sakalları ile
babalar dedeler aldı bizi. Sofra kurdular. Bir kuş sütü eksik. Diz çöktük hep
birlikte sessiz sözsüz bir uzun muhabbet, sormayın. Baldan tatlı, sütten ak. Dilsizler haberini kulaksız dinledik. Dilsiz
kulaksız sözü bir can olduk anladık. Sazımızın telleri cuşa geldi. Titredi de titredi.
Sabahın seher vaktinde gördük Ali’yi. İlk görüşte aşk bu olsa gerek. Suretsiz
saf siret olan bir aşka tutulduk kardeşler, kadir mevlam saklasın. Ne siz sorun
ne ben söyleyeyim neler oldu neler. Kamu cihan bizim sevdiğimizi sevdi. Sözümüz
heman kıssaı canan oldu. Orda burda gezmedi, yaklaştı yaklaştı. Geldi, Ali dedi,
sustu. Tüm lisanımız Ali oldu. Övdük,
sevdik, öptük, sevdik, halelleştik, kokladık, ne murat kaldı ne hasret, ne
duvar kaldı ne de ar.
Ali aşkı sarmıştı Rumeli illerini. Kalkandelen’den
Kruya’ya nereye varsak Ali dediler. Düldül sağ olsun vurdu sırtına, kamber
kurban sadıktır düştü peşime. Öylece vardım Sarajevo’ya. Bir eski zaman
konağının önünde durduk. Sağa sola selam verdik. Somun koktu sokaklar buram
buram kahve koktu. Sarı tabyadan bir güvercin uçtu geldi yüreğimin ta başına
kondu. Bentbaşından Vratniğe Vişegrad kapısından Faletiçi'ye dağlar tepeler önden
sona, ezelden ebede, Cebbar dededen Bosna’nın Alisine, İzetbegoviçe, bir kondu
bir uçtu.
Dediler ki burası işte o şardır. Nagehan o şara
vardım. Ben de orada yapıldım durdum. Taşı toprak aresinde. O şarın burcundan
oklar attılar. Biri geldi ciğerime battı, kanadı kanadı, kabuk bağladı. Sonra
bir zaman bazarına vardım şarın, çarşısında seyran kıldım, arifler sözü aldım
sattım, çaldımsa da miri malı çaldım, malımı alana açtım. Eksik alıp tamam
sattım. Götürü pazar kıldım. Bakırcı babadan sordum Gazi Hüsrev Bey’e vardım.
Mohaç’ta yoldaşı oldum. Boyun vurdum, kılıç kestim, kanım döktüm, başım verdim.
Hüsrev beyim şehir kurdu, medresede tahsil kıldı. Ben dahi kalem tuttum, okka
oldum divit kırdım. Ders okudum, vaaz ettim. Ak taylasan sarkıttım, sakal bıyık
uzattım. Nadim oldum, boyun büktüm. Medreseler müderrisin buldum. Okumadığı
dersten sual kıldım. Gönül kitabını aç oku dediler. Akı karadan seçme dediler. Buz
gibi bir su kaynadı, şadırvandır, suyu baldır, iç dediler. Bu şehir ol
şehirdir. Üsküdarın, Üsküb’ün, Bursa’nın kardeşidir. Sevenler diyarıdır aşıkların
yurdudur. Yârin vatanı.
İki güvercin havalandı sebilden, İki yeniyetme olup
uzaktan bakıştılar, kızın gönlünden bir ürkek ceylan kalktı oğlanın sinesinde
bir pınar başına yetti. Tepeden tırnağa aşk tuttu eski şehri. Zincirli baba
zincirlerini kırdı üryan dedem aşk elinden büsbütün üryan oldu.
Vardık, Cercelez Ali’min konağını boyladık. Ali’min
gürzü zalimin göğsünü yardı, mazluma umut, fukaraya lokma oldu yara sardı. Ayvaz
dedeme taşı yardı suyu buldu, Kaimi baba haber kıldı, Hasan kafi name yazdı.
Şeyh Koriya’dan bir şahin havalandı beyaz
kaleye vardı. Hızır ile İlyas getirdi
Ali’me bozdoğanı, hayberin kapısın yıktı. Zalim nefsin boynun vurdu. Sevda
şehrine yol buldu. Yedi kardeşlere sordum, Ali’m burdan geçti mi. Kokusunu
duymazsın Gürzü de mi görmezsin şaşkın dediler.
Ali’dir
hem imamlar hem de şehirlerin şahı. Nerede bir şehir varsa oradan bir Ali
geçmiş demektir. Gülü ranaya yetmiş demektir.

Yorumlar
Yorum Gönder